Türkiye‘nin yanı başında yer alan Midilli ya da Yunanların tabiri ile Lesvos Avrupa‘nın şımarık çocuğu diye de anılan Yunanistan‘ın Girit ve Eğriboz (Evia) Adaları’ndan sonra en büyük üçüncü adası. Dağlık bir ada olan Lesvos konum olarak Kuzey Ege’de Balıkesir‘e bağlı Ayvalık‘ın karşısında yer alıyor. Ayvalık’tan deniz otobüsü ile 45 dakika. Ben İstanbul‘da Florya’dan Levent’e işe giderken o kadar hızlı gidemiyorum 🙂 Ada bu kadar yakın olunca Euro kuru ne olursa olsun ada Türk turistlerin özellikle yaz aylarında ilgi odağı oluyor. Her gittiklerinde de “Tüh be eskiden buralar bizimdi masada kaybettik” deyip hayıflanıyorlar.
Değerli konuk yazarlarımdan olan gazeteci dostum Nazan Mengü de bu yaz gezip çok beğendiği bu adayı sizler için farklı bir yönüyle bloğuma yazdı. Nazan Midilli’de görülmesi gereken yerler, Midilli’de nerede ne yenir gibi gibi bilgileri içeren bir Midilli Adası gezi rehberi gibi kapsamlı bir yazıdan öte adanın Agiosos adlı dağ köyü hakkında gezi notlarını bizimle paylaşıyor. Herkes gider denize Nazan Hanım gider Olimpos Dağı yamacına kurulu dağ köyüne. 🙂 Nazan Mengü’nün rüyalarında görüp sonra bir broşürde karşısına çıkması ile ansızın bir yolculuk kararı aldığı Midilli’nin Şirince’si Agiasos gezi notları ile sizi baş başa bırakayım.
Midilli’ye gidin ve bu kez dağa çıkın!
Olimpos Dağı’nın gölgesinde bir cennet: Agiasos
Son yıllarda kapı vizesinin de etkisiyle Türk tatilcilerin en çok tercih ettiği rotaların başında geliyor Yunan adaları. Üstelik Euro kuru da aniden 15 TL’den 50 TL’ye yükselen yurt dışı çıkış harcı da etkilemiyor bu durumu. Elbette bir nedeni var! Ona da değineceğiz. Yaz aylarında Türkiye’den çok sayıda insanın gittiği yerlerden biri de Midilli. ‘Bir taş atımı’ diyebileceğimiz kadar kısacık zamanda ulaşılan bu adaya her seferinde feribotlar dolusu tatilci akın ediyor. Masmavi denizi, lezzetli ve yabancı olmayan yiyecekleriyle binlerce Türk turisti ağırlıyor, bizim deyimimizle Midilli, resmi adıyla Lesvos adası. Peki ya bir kere de bu tatlı adaya gidip Olimpos dağının eteklerine çıkmaya ne dersiniz? Çünkü orada tarihin bütün izlerini hiç bozulmadan taşıyan bir tür cennet, yani küçücük ve rengârenk Agiasos sizi bekliyor.
Yüksek dalları gökyüzüne uzanan ağaçların arasından sadece kulesi görünüyordu. Bahçesinde rengârenk çiçekler, arkasındaki tepede de sırtını Olimpos Dağı’nın güvenli eteklerine yaslayıp yüzlerini güneşe dönmüş evler. Neresi olduğu hakkında en ufak bir fikrim de yoktu. Aslında kendimi yollara vurup da ofisteki masama çakılı kaldığım dönemlerde rüyama giren yerlerden biri olduğunu düşünmüştüm. Ama aylar sonra hiç de öyle olmadığını biraz da tüylerim ürpererek anladım.
Bir itiraf… Deniz, güneş, kum tatilini çok sevmem. Bir ya da iki gün sonra sadece denize girip güneşlenerek geçirdiğim tatiller bende kapana kısılmışlık hissi yaratır. Eh, ama D vitamini de lazım değil mi?
Bu yaz kendime daha önce de gidip çok sevdiğim, hatta emekliliğimi geçirme planları yaptığım Altınoluk, Küçükkuyu bölgesini rota olarak belirledim. Nasıl olsa oralarda da gezilecek Adatepe, Yeşilyurt gibi iki harika köy var.
Midilli Turları
Sonra bir gün Altınoluk sokaklarında gezinirken bir tur şirketinin vitrininde bir fotoğraf gördüm ve donup kaldım. Yaz aylarında Altınoluk’a da Küçükkuyu’ya da çok yakın olan Midilli’ye yapılan turlar hakkında bilgi veren bir broşürün üzerindeydi o fotoğraf. Ve benim aylar önce rüyamda gördüğüm, neresi olduğunu asla bilmediğim o mekâna aitti!
Önce beynimin bana bir oyun oynadığını sonra da basit bir tesadüf olduğunu düşündüm ama bir yandan da o görüntü beni öylesine cezbetti ki ‘neden olmasın?’ diye düşündüm. Hazır Schengen vizemin bitmesine de daha zaman varken bu fırsatı değerlendirmek istedim. Aslında hiç sevmediğim, mümkün olduğunca kaçındığım bir eylemi yapmaya karar verdim ve ilk adımı attım.
Ertesi gün Küçükkuyu Limanı’ndan Midilli’ye doğru giden feribotun güvertesindeydim. Yani o ada turlarından birine katılmıştım. “Bir kereden zarar gelmez” diyerek sırf önce rüyamda sonra da o tanıtım broşürünün üzerinde gördüğüm mekâna ulaşabilmek için yola çıktım.
Olimpos Dağı’nın eteklerinde ama sanki Balat’tayız
İki saatlik bir yolculuğun ardından Midilli’nin (bu bizim söylediğimiz isim, resmi adıyla Lesvos’un) kıyıları göründü karşıda. Feribot, Petra Limanı’na yanaştı. Burası, adanın başkenti Mytilini’ye yaklaşık bir saat uzaklıkta.
İlk önce istikamet başkent. Evet, Osmanlı’dan miras kalan bir çok tarihi eser, ne yazık ki kaderine terk edilmiş yıkık, dökük. Yeni Cami, birkaç sokak ötedeki artık bir nalbur dükkanına dönüşmüş, üzerinde Osmanlıca yazıları hala duran bir başka cami, görkemli kalesi ile Mytilini, özellikle Türk turistlerin uğrak noktası olan hamam, bambaşka ve özel bir yazının konusu.
Mytilini’den Agiasos’a Yolculuk
Bir öğle yemeğinin ardından, doğup büyüdüğü ve 15 yaşında terk ettiği İstanbul’u ne kadar özlediğini her cümlesinde tekrarlayan rehberimiz Eva’nın eşliğinde kalbimin atışını hızlandıran yere yani Agiasos’a doğru yola çıktık. Hani önce rüyama giren sonra da o tanıtım broşürünün üzerindeki karşıma çıkan o dağ köyüne doğru!
Bütün başkent halkı öğle uykusuna çekilmişken, güneşin yakıp kavurduğu caddelerden yukarılara, Olimpos Dağı’nın eteklerine doğru tırmanmaya başladı otobüs. 40 dakika sonra ise kelimenin tam anlamıyla bambaşka bir yerdeydik. Deniz seviyesinden 475 metre yukarıda, sanki 2019 yılında Yunanistan’ın Midilli adasında bir köye değil, zamanda yüzyıllarca geriye gitmiştik. Sadece insanlar, günümüz modasının çizgilerini taşıyan kıyafetler giyiyordu sanki!
İşte tek bir fotoğrafla aklımı başımdan alan, açıkça itiraf etmem gerekirse sıcaktan hiç hoşlanmayan benim gibi birini yollara düşüren o küçücük köyün sokaklarındaydık artık!
Köy çeşmesinden buz gibi su içtim, tıpkı çocukluğumdaki gibi
O andan sonra da işini çok iyi yapan Eva Hanım’ı da grubun geri kalanıyla birlikte bırakıp yolda tanıştığım bir gezginle Agiasos’un sokaklarına bıraktık kendimizi.
Arnavut kaldırımlı daracık sokaklar bu küçük köyü keşfe çağırıyordu. Sağımızda solumuzda çiçeklerle süslü balkonlarıyla bizi selamlayan eski evler arasından sessizce ilerlemeye başladık.
Midilli Agiasos’da gezilecek yerler
Sonra karşıma o saat kulesi çıktı! İşte orayı gördüğümde donup kaldım. Çünkü orası aylar önce rüyamda gördüğüm o yerdi. İnsan kendini tuhaf hissediyor! Fazlaca dehşete kapılmamak için bu rüyanın beni bu güzel köyün sokaklarında gezmem için yönlendirdiğini düşünerek yol arkadaşımla birlikte yürümeye devam ettik.
Sonra da sadece Yunanistan için değil tüm Ortodoks Hıristiyan dünyası için önemli olan Panagia Kilisesi ziyaretine geldi sıra. Bu kilisenin önemine gelirsek… Buraya gitmek, inananlar için bir tür hac yolculuğu niteliğini taşıyor. 15 Ağustos’taki Meryem Ana Günü kutlamaları sırasında çok sayıda insanı ağırlıyor bu kilise. Üstelik bir bölüm ziyaretçi de o yolu belli bir noktadan sonra yürüyerek tırmanıyor.
Kiliseyi uzun uzun seyrettikten sonra köyü keşfe devam ettik. Rehber Eva Hanım, yolda gelirken Agiasos’a “Midilli’nin Şirince’si” denildiğini söylemişti. Ama ben burayı özellikle de bazı yerlerini Balat’a çok benzettim. Bence bazı sokakları “ikiz gibi” benziyor birbirlerine.
Yaz ortasında yoğun bir turist akını altındaydı Agiasos. Ama biraz havanın sıcağından biraz da köyün atmosferinden olsa gerek kimse bir yere yetişmek için acele etmiyordu. Yüzlerce yıllık ağaçların gölgesindeki köy kahvelerinin rengarenk sandalyelerinde soğuk içeceklerini yudumlayanlar, küçücük dükkanlarda hediyelik eşya arayanlar, lezzetli yiyecekleri tadına bakanlar… Hani “hayat bayram olsa” dedikleri türden bir ortam vardı sözün kısası.
Agiasos’ta tepelere doğru çıktıkça aslında terk edilmiş Fethiye Kayaköy‘den de alışkın olduğumuz o mimari göze çarpıyordu. Bahçeleri olmayan rengarenk ve az katlı evler, birbirlerinin önünü kesmeden yüzlerini güneşe dönmüş, hiç acele etmeden günün ve elbette hayatın keyfini çıkarıyordu sanki.
Sıcaktan bunalınca köyün çeşmesinden akan buz gibi suyun tadına baktık…
Özetle şunu söylemek istiyorum; bana göre Agiasos kelimelerle anlatılacak türden bir yer değil. Tarihi özellikleri, tek bir çivisi bile değişmeden korunmuş evlerinin arasındaki daracık sokaklarda saatlerce ve sessizce, hiç acele etmeden gezilecek bir yer.
Yorulunca o ağaçların gölgesine sığınmış kahvelerde bir şeyler içip acıkınca da birçoğu bize yabancı olmayan yiyeceklerinden yenilecek bir yer.
Midilli (Lesvos) Agiosos’ta nerede ne yenir?
Yiyecek deyince… Köyün en can alıcı noktasındaki tatlıcı dükkânı bizim de dikkatimizden kaçmadı. İçeriye girdiğimizde hepsini bizim de bildiğimiz “lokuma” tatlısı, çeşit çeşit baklavalar karşıladı bizi. Elbette hepsinin tadına baktık. Belli ki doğal malzeme kullanılmıştı, çünkü tatlılar genzimizi de midemizi de yakmadı.
Günün sonunda “bir daha gelip, bu kez konaklamak” amacıyla dönüş yoluna geçerken, köyün etrafını saran kestane ağaçları ve o rengarenk güler yüzlü evler uğurladı bizi.
Agiasos’a nasıl gidilir?
Önce Midilli’ye gitmek gerek. Dilerseniz Ayvalık’tan, dilerseniz Küçükkuyu’dan buraya ulaşabilirsiniz. Fakat Küçukkuyu’dan girerseniz yol uzar, çünkü feribot Petraa’ya uğruyor. Oradan da bir saatlik bir yolculukla başkent Mytilini’ye ulaşmanız gerek. Ardından da bir 40 dakika Agiasos’a yolculuk. Ayvalık’tan Mytillini’ye gitmek daha mantıklı. Sonra Agiasos’a ulaşabilirsiniz.
Agiasos’a ulaşım
Şimdi bazıları için kötü haber. Midilli öyle küçük bir ada değil. Elbette otobüsler var fakat saatleri özellikle de vaktiniz kısıtlıysa size uymayabilir. Otobüs seferleri hafta için ve hafta sonu farklı saatlerde yapılıyor. Ona uymanız gerekiyor. Bu durumda en iyisi bir araç kiralamak gibi görünüyor. Adanın yolları gayet bakımlı olsa da biraz virajlı, dikkatli olmakta fayda var.
Agiasos’ta nereye gidilir, ne kadar zamanda gezilir?
Aslında her yere gidilir! Ne kadar zamanda gezeceğiniz de size bağlı. Belli başlı yerleri hızlıca gezip kahvelerde soluklanabilirsiniz. Ya da köyün Arnavut kaldırımı sokaklarında sabahtan akşama kadar dolaşabilirsiniz. Fotoğraf tutkunuysanız da o gezi bitmez! Çünkü gözünüzün gördüğü her yer tam fotoğraflık!
Agiasos’a gitmek için vize gerekli mi?
Agiasos, Yunanistan’ın Midilli adasında. Dolayısıyla Schengen vizesi almanız gerek. Ama dilerseniz yaz ayları boyunca kapı vizesiyle de gidebilirsiniz. Bunun için dokümanlarınızı en az üç gün önceden ilgili şirketlere vermeniz gerekiyor.
Agiasos’ta nerede kalınır?
Kalmadığım için çok derin bir araştırma yapmadım fakat küçük, tatlı pansiyonlar ya da kiralık evler bulabilmek mümkün. Dilerseniz Mytilini’de de konaklayabilirsiniz.
Agiasos pahalı mı?
Aslında bu konuda söylemek istediğim birkaç ayrıntı var. Genel olarak değerlendirmek lazım sanırım. Böylece neden Türk ailelerin bavullarını toplayıp çoluk çocuk Euro kullanılan bu adaya ya da diğer Yunan adalarına gittiğini anlamak da mümkün oluyor.
Evet, TL ile Euro arasında epey bir fark var. Yani kur, birçok insanı seyahatten vazgeçirebilecek türden. Fakat şöyle bir durum da var: Ben Mytilini’de gayet şık bir kafede buz gibi bir bardak limonataya 1 Euro (yazıyla bir Euro) verdim. Mesela Bodrum’da o tarz bir yerde ödeyeceğim paranın çok daha azını.
Üzülerek söylemek gerek ki, restoran ya da dükkan sahipleri “Koşun Türkler gelmiş karşı kıyıdan, onları bir güzel kazıklayalım, bire beş katalım” diye düşünmüyorlar. Belki de bu yüzden görece olarak Euro kullanılan bir yerde tatil yapmak pahalı gibi gelse de aslında seçtiğiniz rotaya ya da konaklama biçiminize göre daha hesaplı bile olabiliyor ya da başa baş geliyor ki, yeni bir ülke görmek de cabası!
Yazar hakkında: Nazan Mengü
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. Dört yıllık okulunu altı yılda tamamlayıp yazılı basında çalışmaya başladı. Yıllarca kültür sanat muhabirliği yaptı. O dönemde arkeolojik kazı bölgelerine düzenlenen iş gezilerini hiç kaçırmazdı. Sonra birden kendini internet medyasında magazin editörü olarak buldu. Hollywood ünlülerinin nereye gittiği kiminle gezip dolaştığı “mesleki ilgi alanına” giriyor. İkinci Yeni şairlerinin hayranı. Uçak korkusuna yenilmediği zamanlarda gezmeyi seviyor. Aslında en büyük hayali “gezip gezip yazmak”, yani seyahat yazarı olmak. Turistik kataloglara mesafeli yaklaşır, gezmeden önce “dersine çalışır”. Eski Doğu bloku ülkeleri özel ilgi alanına girer.
Yazarın diğer yazıları da ilginizi çekebilir
- Krakow Gezi Notları: 2. Dünya Savaşı’nın izinde yolculuk
- Lviv’de 3 Hafta: Ye, İç, Gez, Dolaş: Hem de Bin TL’nin Altında Harca
- Sana Çan Kulelerinden Baktım Güzel St Petersburg
- Fotoşopsuz şehir Cesky Krumlov & Prag Gezi Notları