Değerli gazeteci dostum Eren Güler de benim gibi gezmeyi sever ve kalemi de oldukça kuvvetlidir. Sağolsun hem Türkiye hem de yurtdışında gezdiği yerleri de bloğumda paylaşır. Birçok gezginin hayalini kurduğu Likya Yolu rotasını yürüyen Eren Likya yolu yürüyüşü kaç gün, kaç km gibi Likya Yolu hakkında bilinmesi gereken tüm bilgileri sizler için derlerdi.
Likya Yolu Muğla‘nın Fethiye ilçesinden başlıyor ve Antalya‘ya kadar uzanan zorlu patikalaran oluşuyor. Zorluklarının yanında eşsiz manzaralar da sunan tarihi bir yol burası. Yol bu kadar uzun olunca hepsini yürümek diye bir şey söz konusu olmuyor. Bu yüzden gitmeden kendinize bir rota belirleyip ona göre hazırlıklarınızı yapmanız gerekiyor. Ben sizin işinizi kolaylaştıracağım. Eren Güler’den size tüm detayları ile 8 günlük Likya Yolu rotası…
instagram hesabımı takip edin –>@cokgezenadam
Likya Yolu hakkında bilinmesi gereken herşey…
Aslında her şey bundan iki sene önce Hürriyet’in kafeteryasında sevgili dostum İsmail ile kahve içerken başlamıştı. “Şu Likya Yolu rotasını keşke biz de yürüyebilsek’ diye başlayan hayal, yaklaşık 6 ay önce gazeteci arkadaşımız Mustafa Karakuş’un ‘biz bu sene kuzenim Atakan ile Likya Yolu’nu yürüyeceğiz” demesiyle birden hayalden öteye geçti.
“Mustafa kadroya bizi de yaz” dedik ve yıllık izinleri ayarladık. Sonradan eklenen arkadaşlarla 7 kişiye ulaşıp sırtımızda çantalarımız çadırlarımız, iki hafta önce Kaş’tan yola çıktık. Toplam 7 günlük ve yaklaşık 110 km’lik zorlu bir yürüyüşle de Çıralı’da Likya Yolu hedefimize ulaştık. İşte aşağıda okuyacağınız yazı, bu 7 günün hikayesidir. Bundan sonra Likya Yolu yürümek isteyenlere ışık olmasını, rehberlik yapmasını istedim.
Bu yazı ilham vermek, doğanın tam içinde başka türlü bir tatilin de var olduğunu göstermek için yazılmıştır. Ayrıca yolu ne kadarlık yükle yürümeli, çadır kurmak illa gerekli mi, ne gibi malzemeler taşımalı, nerelerde kalınabilir gibi sorulara da cevap verecektir.
Likya Yolu Haritası
Likya Yolu Yürüyüşü Hakkında: Kaç Gün, Kaç Km ve Hikayesi Ne?
Hikayeyi anlatmaya başlamadan önce kısa bir bilgi notu verelim. Likya Yolu, Fethiye’den Antalya‘ya kadar uzanan toplam 535 km’lik bir parkur. Genelde insanların belirli parkurlar seçerek yürüdüğü bu yol, dünyanın en iyi 10 yürüyüş parkuru arasında gösteriliyor. İngiliz/Türk amatör tarihçi Kate Clow‘un çok büyük katkıları ile 1999 yılında ortaya çıkarılıp işaretlenen yol, aynı zamanda Türkiye‘nin ilk uzun mesafeli yürüyüş rotası olarak biliniyor. Likya yolunu her yıl yaklaşık 30 bin kişi yürüyor.
Bizim Parkurumuz: Kaş- Çıralı
Biz Likya Yolu’nda 1 haftalık yürüyüş için yaklaşık 110 km uzunluğundaki Kaş-Çıralı güzergahını tercih ettik. Hem dağlardan hem de deniz kenarlarından geçmesi ve konaklama imkanları sunması ile yürüyüşçüler arasında popüler bir rota olmasını not edin. En önemli sorunu ise su kaynaklarının kıtlığı.
Cumartesi sabah Antalya Havalimanı’na indikten sonra Kaş merkezli bir firmadan transfer alarak sorunsuz bir şekilde Kaş’a ulaştık. Bir grup arkadaşımız otobüsle geleceği için onları beklerken meydandaki çay bahçelerinden birine oturduk. Önümüzdeki günlerde sadece ekmek, kuruyemiş ve ton balığı yiyeceğimizi düşünerek son bir mükellef kahvaltı yapalım dedik. Gerçi aşağıda da anlatacağım üzere bu son kahvaltımız olmadı, hatta çok daha iyilerini bile yapabildik. Fazla panik yapmışız…
İlk Durak İlk Şok: Biz Hiç Böyle Düşünmemiştik
Limanağzı
Yemekleri yedikten sonra, saat 13.00 gibi ve tam da öğle sıcağında yürüyüşe başladık. Kaş’tan çıkıp önce Küçük Çakıl, arkasından Büyük Çakıl’ı geçtik ve 5 km mesafedeki Limanağzı’na yürümeye başladık.
Ancak birçoğumuzun ortalama 15 kg gelen sırt çantaları ile ilk imtihanı idi. Bu yüzden henüz daha ilk kilometrelerde özellikle omuzlarımız ciddi bir şekilde acımaya başladı. Neyse ki daha önce bizi bu yönde uyardıkları için fazla üzerinde durmadık ve yola devam ettik. Limanağzı’na yaklaşırken ilk sürprizimizle karşılaştık. Çantaları bırakıp aşağı inilmesi gereken kayalar, daracık geçişler ve nihayetinde sadece ipe tutunarak geçilebilen bir bölge.
Halbuki biz bu yürüyüşe çıkarken hiç böyle düşünmemiştik. Belgrad Ormanı’ndaki gibi rahat patikalarda yan yana yürüyüp sohbet edebileceğimiz bir yolculuk planlıyorduk. Oysa Likya Yolu başlangıcında daha ilk etapta golü yedik. Anladık ki hiçbir şey tahmin ettiğimiz gibi olmayacak. Bırakın rahat patikaları, ayağımız uzun bir süre toprağa bile değmedi. Sadece taşlar ve kayalar üzerinde, azami dikkatle yapılan bir iniş-çıkış ve yürüyüş ile ilk durak olan Limanağzı’na ulaştık. Denize girelim mi girmeyelim mi derken pas geçtik ve yürümeye devam ettik.
Kayalarda Dans
Likya Yolu üzerinde ikinci büyük molayı ise Limanağzı’ndan yaklaşık 4 km uzakta olan bu koyda verdik. Özellikle son etabı denize doğru uzanan kayalıklarda yapılan yürüyüş bizi oldukça zorladı. Ama aşağıdaki koyu görünce bütün yorgunluk gitti. Hemen çantaları bir ağaç dibine bıraktık, isteyen dinlenip bir şeyler atıştırdı, isteyen kendini buz gibi denize bıraktı.
Ufakdere’de Çadır ve Harika Manzara
Bu moladan sonra ilk gece kamp yapmayı planladığımız Ufakdere‘ye doğru hareket ettik. Yaklaşık 2 saatlik sıkı bir yürüyüşün ardından minik bir derenin üzerinden geçtik. Etrafı adalarla çevrili şahane bir yer olan Ufakdere’ye ulaştık. Burada genelde yürüyüşçülere ve kampçılara hizmet veren ama aynı zamanda hazır odaları da bulunan şirin bir tesis var. Normalde Likya Yolu yürüyüşçülerinin işletmesindeki problemlerden dolayı pek tercih etmediği bu tesis, sezon başında el değiştirince bambaşka bir yere dönüşmüş. Yürüyüşçü dostu haliyle yeniden popüler hale gelmiş.
Tesise varır varmaz kendimizi manzaranın karşısındaki koltuklara atıverdik. İlk günün yorgunluğu ile böylesi bir manzaranın karşısına oturmak ve soğuk bir şeyler içmenin keyfi gerçekten inanılmazdı.
Ben dahil grubun bir kısmı adam başı 15’er TL vererek tesisin bahçesine çadırları kurduk. Bir kısmımız ise biraz daha doğal olsun diye çok yakındaki boş bir araziyi tercih etti. Akşam yanımızdaki malzemelerle kendimize güzel bir sofra kurduk.
Tesisin sahibi İsa Bey’in bir demlik çay ikramı ile de geceyi taçlandırdık. Saat 10 gibi ağaç hışırtıları ve rüzgar sesleri eşliğinde çadırlara geçip geceyi noktaladık.
Pazar Günü: Hedef Aperlai
Sabah o kadar yorgunluğa karşın saat 06.30 gibi neredeyse herkes ayaktaydı. Kuruyemiş ve yulaflı ekmekten oluşan kahvaltımızı yapıp çayları içtik yola düştük. Ama bizi ne kadar zor bir parkurun beklediğine dair henüz hiç bir fikrimiz yoktu.
Ufakdere’den sonra nispeten geniş bir patikadan başlayan yürüyüş 1-2 km sonra bildiğimiz kayalık parkura döndü. Yine kayalardan sekerek ve ayaklarımızı çizen maki bitki örtüsünün içerisinden ilk mola yerimiz olan Üzümlü Koyu’na yol almaya başladık. 6 km sonra Üzümlü’ye ulaştığımızda hava iyiden iyiye ısınmıştı. Üzümlü, ağaçlar altında kamp yapılabilecek geniş düzlükler sunan çok güzel bir koy. Denize girmeye üşensek de görüntüsü çok güzeldi. Ayrıca koyda gürül gürül su akan bir çeşme de var.
Büyük Kabus Başlıyor: Boğazcık Yokuşu
Burada yaklaşık yarım saatlik bir mola verip ana besinimiz haline gelen kuruyemişleri atıştırdıktan sonra yolun en zor etabı olan Boğazcık köyüne doğru yürüyüşe geçtik.
Grubun doğal şefi olan sevgili dostumuz Atakan bizi parkurun zorluğu konusunda biraz uyandırmıştı ama açık konuşmak gerekirse beklediğimizden çok daha zordu. Yaklaşık 6 km boyunca daracık yollardan geçip kayalar ve taşlar üzerinden tırmandık. Bir de tam öğle sıcağına denk gelince özellikle son bölüm ciddi bir ızdırap haline geldi.
Birçok kez 5’er dakikalık molalarla nefeslendik. Ama yol bir türlü bitmek bilmedi. Bir de bunun üzerine sonlarda işaretler de karışınca grubun bir kısmı yolunu kaybetti ve o sıcakta yarım saat boşu boşuna enerji harcadı.
Dikkat!: İşaretleri Değiştiren İşletmeci
Yol kaybetme derken, buraya bir parantez açalım. Daha önce Likya Yolu ile ilgili bloglarda bazı işletmelerin yolları kendilerine çıkmak için bilerek işaretleri değiştirdiğini okumuştum. İşte bu iddialar Boğazcık için de geçerli. Özellikle Likya Yolu Facebook grubunda köydeki bir pansiyon için bu iddialar çok ciddi şekilde dile getiriliyor. Birçok yürüyüşçü bu işletmenin insanları bilerek yorgun düşürdüğünü ve böylece mecburen kendilerinde konaklamak zorunda bıraktığını iddia ediyor. Yürüyüşçülere yapılabilecek en büyük kötülük bu. Üç kuruş para için insanların hayatlarını tehlikeye atıyorlar. Hele bir de yolun sonuna doğru suyunuzun bittiğini düşünsenize.
İsteyenler bu tartışmalı yerin neresi olduğuna gitsin Facebook grubundan baksın. Gerçekten çok ciddi iddialar var.
Neyse, biz yaklaşık 3 saatlik bir yürüyüşle en tepedeki Boğazcık Köyü‘ne ulaştık. Geçimini seracılık ve hayvancılıkla karşılayan köy, yürüyüşçülerin uğrak rotası. Burada Apollonia Lodge adlı yeri özellikle öneriyorum. Üşenmeyin, köyün içinden 100-150 metre daha yürüyün. Burada ister yemek yiyip dinlenebilir, isterseniz de konaklayabilirsiniz.
Aperlai’ye İniş Başladı
Köydeki molanın ardından gece konaklamayı planladığımız yer olan Aperlai’ye doğru inişe geçtik. Ama aklınıza iniş denince elinizi kolunuzu sallaya sallaya yürüyebileceğiniz bir patika gelmesin. Önceki çıkışın inişi niteliğinde 8 km’lik bir yürüyüş bu. Evet zor ama bir çok yerde şahane manzaralar karşınıza çıkıyor.
Özellikle yolun sonlarında karşınıza çıkan Likya mezarları sanki başka bir dünyada olduğunuz izlenimi veriyor. Yolun zorluğuna takılmayıp manzaralara odaklanırsanız harika bir yürüyüş sizi bekliyor.
Burada bir uyarı daha yapayım; Boğazcık’da size “Aperlai-Üçağız bölgesini yürümenize gerek yok. Gelin biz sizi araba ile bırakalım” diyen üç kuruşun peşindekilere kanmayın, mutlaka o inişi yapın. Eğer yapmazsanız Aperlai’deki Purple House‘u nasıl göreceksiniz?
Ve Purple House: Rıza’nın Masal Evi
Evet, inişi bitirip Aperlai’ye ulaştığınızda sizi harika bir manzara bekliyor. Çadırınızı Aperlai’deki düzlüklere kurabileceğiniz gibi, adam başı 10 TL verip Purple House’un bahçesine de kurabilirsiniz. Purple House sığ bir koyun dibine kurulmuş ve benim daha önce gördüğüm hiç bir tesise benzemeyen bir yer. Birincisi ormanın içinde saklı bir hazine. İkincisi 550 yaşındaki o zeytin ağacının altında bir kahve içmenin keyfi hiçbir şeye değişilmez. Üçüncüsü de orada Rıza adında yürüyüşçü dostu çok güzel bir insan var.
Dedesinden kalan yere yaklaşık 10 yıl önce yerleşmiş ve burayı yürüyüşçülerin mekanı haline getirmiş. Karısı ve oğluyla birlikte yaz kış hem burada yaşıyor hem de gelen misafirleri ağırlıyor. Bu arada bilginiz olsun; yemek isterseniz akşam menüsü de kahvaltı da 25 lira. İster çantanızdakileri yiyin ister buradan yiyin, fark etmez.
Pazartesi Günü: Çantaları Sattık, Hedef Üçağız
Gece çadırları kurup o yorgunlukla anında uyuduktan sonra sabah Üçağız-Kaleköy etabına başladık. Ancak burada ufak bir kaçamak yaptığımızı itiraf edeyim. Rıza’nın ayarladığı bir tekne ile çantaları önceden Kaleköy’deki Mehtap Pansiyon‘a gönderdik. Biz yola çantasız, 15 kilo hafif bir şekilde çıktık.
İlk başlarda geniş patika ve düzlüklerden ilerledikten sonra Üçağız’a yaklaştıkça parkur zorlaşmaya başladı. Dar geçitler ve kayaların arasından toplamda 9 km civarı yürüyüşle Üçağız’a ulaştık. Burada küçük bir içecek molası verdik. Hemen ardından 3 km yürüyüşle Kekova Yarımadası’nın en güzel yeri olan Kaleköy’e ulaştık. Burada Mehtap Pansiyon’da çantalarımızla buluştuk.
Hava çok güzel olmamasına karşın sahile inip batık Likya mezarlarının üzerinde denize girip en tepedeki Simena Kalesi’ni gezdik. Harika evlerle dolu köyün her bir köşesini arşınladık, o mistik havayı içimize çektik.
10 Liraya Bu Manzara
Daha sonra da adam başı 10 TL verip Mehtap Pansiyon’un portakal, dut ve yenidünya ağaçlarıyla dolu bahçesine çadırlarımızı kurduk. Bazı arkadaşlar ise çadır kurmayıp pansiyonun sahibi Saffet Bey’in önerisiyle bahçedeki sedirlerde uyku tulumu ile yatmayı tercih etti.
Burada akşam yemeğini isterseniz kendi getirdiklerinizle yiyebilir isterseniz de pansiyonun menüsünden yararlanabilirsiniz. Fiyatlar bizi üzmeyecek cinstendi. Biz de akşam kendimize doyumsuz manzaraya karşı güzel bir Lagos ziyafeti çektik. Sabah kahvaltısını adam başı 15 liraya enfes reçeller ve sıcaklarla dolu bir masada yine aynı manzaraya karşı yaptık. Tahmin ediyorum bu fiyata şimdiye kadar yediğim en güzel kahvaltıydı. Tadına doyamadık. Saffet Bey ve ailesine çok teşekkürler…
Salı Günü: Hedef Karaöz
Kaleköy’den yüklerimizi sırtlanıp tekrar yola düştük. Geniş patikalar ve ağılların arasından geçerek kendimizi Demre yoluna vurduk. Yine yaklaşık 8-10 km bir yürüyüş bizi bekliyordu. Yürüyüşün sonlarına yaklaşırken karşımıza çıkan Çakıl Plajı güzel bir sürpriz oldu.
Denize atlayıp yenilendikten sonra mola vereceğimiz yer olan Demre Andreake Kamping’e doğru yürüyüşe devam ettik. Demre’nin geniş kumsalına ulaşır ulaşmaz burada bir barakada yaşayan balık adam Salih’e uğradık.
Sağolsun hepimize güzel bir kahve yaptı, biraz sohbet ettik ve ayrıldık. Bu arada aklınızda olsun, çok güzel yılan balığı yapıyor. Biz gelemedik ama siz denk gelirseniz yemeden geçmeyin.
Andreake Kamping’de adam başı 8 liraya yufka ekmeğine sarılı domates peynir ve yanında zeytin çayla öğlen yemeğimizi yedik. Daha sonra bir minibüs kiralayıp Karaöz’e doğru yola çıktık. Bu etap genelde yürüyerek değil minibüsle yapılıyor. Çünkü ana yoldan yürümenin pek bir anlamı yok. Ya da dağ yollarından gelebilirsiniz ama çok zorlu olduğunu ve uzun sürdüğünü duyduk. Açıkçası Demre-Karaöz arasını minibüsle geçmek daha mantıklı geldi.
Korsan Koyu’nda Kamp
Yaklaşık 1.5 saatlik bir yolculuktan sonra Karaöz tabelasından saptık ve köyün içinde indik. Önümüzde geceleyeceğimiz Korsan Koyu için sadece 3 km vardı. 1 saatte bu mesafeyi alıp koya geldik. Buraya aslında araçlarla da ulaşım var. Özellikle hafta sonları günübirlik kullanım çok yaygın olduğu doğa dostu yürüyüşçülere hiç tavsiye edilmiyor. Ama biz gittiğimizde bomboştu, sadece 2.5 aydır tek başına orada kalan bir arkadaş vardı.
Yine harika bir manzaraya karşı çadırlarımızı kurduk, güzel bir kamp ateşi yaktık. Yanımızdaki ton balıkları, ekmek, sosis ve kuruyemişle soframızı kurduk. Gerçi etraftaki ıssızlık bir arkadaşımızı biraz korkuttu, ‘tek başıma yatmayayım’ dedi ve uyku tulumunu alıp başka bir çadıra taşındı. Ama şimdi isim verip rencide etmeyeyim:))
Çarşamba Günü: Yağmur Sürprizi
Sabah kalktığımızda maalesef bizi kötü bir sürpriz bekliyordu. Hava kararmış ve durmaksızın bir yağmur vardı. Önümüzdeki parkur da sıkı bir tırmanışı ve inişi gerektiren yaklaşık 16 km’lik Gelidonya Feneri-Adrasan parkuruydu. Islak kayalarda nasıl yürüyebileceğimizi düşünürken, arabayla Adrasan’a gidip bir gün mola verme fikri oluştu. Tam hazırlıkları buna göre yaparken bir anda havanın açmasıyla tekrar eskiye döndük ve yürümeye karar verdik.
Korsan Koyu-Gelidonya Feneri arası 4 km. Yol ilk başlarda çok rahat giderken sonlara doğru tırmanış keskinleşiyor ve zorlaşıyor. Ama ulaştığınızda gördüğünüz manzara her şeye değer. Tek sıkıntı su kaynağının olmaması.
Gelidonya Feneri’nden sonra Adrasan etabı da ciddi iniş çıkışları olan orta-zor bir parkur. Özellikle Paratoner Ormanı denilen ve yıldırım çeken bölgedeki iniş bizi zorladı.
Bir de yıldırımın isabet edip devirdiği ağaçların görüntüsü hafif de olsa insanı ürpertiyor.
Metin Abi’nin Oteli
Adrasan’a son 3 km kala parkur son derece rahatlıyor. Geniş bir patikada otoban gibi yolda ilerliyorsunuz. Ancak Adrasan’da da bizi biraz sıkıntılı bir hava bekliyordu. Rüzgar çok kuvvetli esmeye başladı ve çadır kuracak yer bulmakta sıkıntı çektik.
Ne yapsak, kursak mı kurmasak mı derken imdadımıza sahildeki Blue Bay otelin sahibi Ankaralı Metin Bey yetişti. İstersek bedelsiz bir şekilde bahçeye çadır kurabileceğimiz veya adam başı kahvaltı dahil 45 liraya odalarda konaklayabileceğimizi söyledi. Biz de yolculuğun tek otel konaklamasını burada yapmayı tercih ettik ve odalara yerleşip günlerdir yüzünü görmediğimiz sıcak su ile buluştuk.
Perşembe Günü: Apaçi’den Malzemeleri Aldık, Hedef Musa Dağı
Harika bir uykunun ardından güne yine güzel bir kahvaltıyla başladık. Bugünkü hedefimiz Adrasan-Olympos arasındaki Musa Dağı’nı tırmanıp en tepede kamp yapmaktı. Metin Abi’nin otelinin hemen yanında bulunan Apaçi lakaplı Mustafa Abi’nin marketinden kendimize gece kamp için gerekli malzemeleri son derece uygun fiyatlarla aldık ve yola düştük.
Bu arada Mustafa abinin Avusturyalı eşi inanılmaz bir elmalı tart yapıyor, yediğinizde ağzınızdaki tat sizi çok şaşırtacak. Denemeden geçmeyin. Hem Metin Abi’ye hem de Apaçi Mustafa’ya, o güzel insanlara buradan selam olsun.
En Güzel Kamp Yerimiz: Musa Dağı’nın Zirvesi
Adrasan’dan Musa Dağı’nın zirvesi 8 km. Tırmanış olduğu için biraz zorladığı doğrudur ama Boğazcık çıkışından daha kötü değil. Özellikle tepedeki kamp alanına ulaştığınızda her şeye değdiğini görüyorsunuz. Manzara ve boşluk hissi nefes kesici. Kesinlikle muazzam bir kamp alanı. İyi ki burada kamp yapmışız.
Saat 14.00 sularında ulaştığımız zirvede çadırlarımızı kurduk ve etrafı keşfe çıktık. Kamp alanının 100 metre aşağısında barakası olan Çoban Celal Dayı’dan yufka ekmekleri ve nar suyu da alınca keyfimiz tastamam oldu. Yine gece kamp ateşi yakıldı, aşağıda aldığımız sucukları peynirleri yufka ekmeğine sarıp mükellef bir yemek yedik.
Cuma Günü: Hedef Olimpos (Olympos): İniş Başlasın
Gece hava biraz soğumasına karşın uyku tulumlarımız sayesinde rahat bir uyku çektik. Sabah ateşi tekrar alevlendirip kalan malzemelerle güzel bir kahvaltı yaptık. Üzerine çay-kahve keyfini de pas geçmeyip Olympos’a doğru inişe geçtik. Diğerlerine göre daha kolay 8 km’lik yürüyüşle öğleden sonra Olympos’a ulaştık. Önce bir gözleme molası arkasından deniz keyfi ile son durak olan Çıralı’ya yürümeye başladık.
Bu arada Çıralı’da gazeteci dostum Metin Can’la karşılaşmak da hoş bir sürpriz oldu. Geçen sene de yine bu vakitlerde Kartalkaya’da karşılaşmıştık. Tesadüf işte…
Olympos-Çıralı arası çok yakın. Sahilden yaklaşık 2 km. O kadar dağları, tepeleri kayaları aşmışız, son 2 km bize ne yapar ki?
Kaan’ın Yeri: Elif Camping
Çıralı’nın sonuna geldiğimizde çadır atacak yer aramaya başladık. Biz 3 kişi tercihimizi Elif Camping’den yana kullandık. Diğer arkadaşlar ise biraz daha gidip tesis olmayan bir yerde konaklamaya karar verdi.
Elif Camping hemen kumsalda bulunan bir yer. Adam başı 15 liraya çadırları kurup kumsaldaki çardaklara oturunca bütün yorgunluğumuz da bir anda gitti. Elif Camping iki sene önce Kaan adında eski bir barmen ve turizmci tarafından devralınmış bir yer. Yürüyüşçülerin tüm ihtiyaçlarını karşılıyor. Ayrıca isteyene bungalovlar da var.
Sabah Kahvaltısı 15 TL
Kaan’ın annesi ve teyzesi günlük yemek menüsünü hazırlıyor, 20 liraya çok güzel karnınızı doyurabiliyorsunuz. Sabah kahvaltısı da 15 lira. Bana sorarsanız sadece o manzarada oturmak bile 15 lira eder.
Kaan’ın bize sunduğu içten misafirperverlikle bütün yolun yorgunluğunu üzerimizde attık. Denize girdik, yedik, içtik, Çıralı’yı dolaştık. Portakal bahçelerinde gözümüz kaldı, yenidünyalara bayıldık, dutlar bizi bizden aldı. Elbette ki ‘İstanbul’u bırakıp buralarda yaşamak lazım abi. Şöyle 10 odalı bir pansiyon işletsen yeter’ geyiği bol bol yapıldı.
Ve Bitti…
Ama saat 18 olduğunda transfer aracı geldi ve bizi havaalanına götürürken rüyaların da sonu geldi. 22.30 uçağına binmemizle de bu muhteşem tatil artık sadece anılarımızda yaşayacaktı. Evet, aslında hepimiz buraya yerleşemeyeceğimizi, o çok özendiğimiz hayatı burada kuramayacağımızı biliyorduk ama hayali bile güzeldi.
İstanbul’dan çıkarken içerisinde yiyecekler giyecekler ve kamp malzemeleri olan 65 litrelik dev sırt çantalarımıza dönüşte hatıralarımızı, anılarımızı, portakal bahçelerinin ve dağların kekik-adaçayı kokularını, masmavi denizi, güzel insanların misafirperverliklerini, dostluğu ve harika manzaraları doldurup geri döndük.
Evet, biraz zordu ama her şeye değerdi. İçerisinde biraz da olsa macera ruhu olan, doğayı ve yürümeyi seven, betonlardan bunalan ve kendisini tabiat ananın kucağına atmak isteyen herkes için bu parkuru sonuna kadar tavsiye ediyorum. Belki de seneye Fethiye-Kaş parkurunda görüşürüz.
Likya Yolu Yürüyüşü ile ilgili her türlü sorunuz için bana ereng@hotmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Likya Yolu Esnasında Yanımıza Neler Almalı? Nelere Dikkat Etmeli?
- Bot şeklinde iyi bir trekking ayakkabısı. Ben Everest Outdoor’dan 280 TL’ye aldığım Keen marka ayakkabıdan memnun kaldım
- Üç mevsimlik iki kişilik çadır. Genelde 150-300 TL arasında çok seçenek var. Ancak mutlaka ağırlığına dikkat edin.
- 55-65 lt arası, yağmurluğu da olan sağlam bir sırt çantası. Bence özellikle internetten satılan no name ürünlerden uzak durun. 250 liradan başlayıp 700 liralara kadar uzanan fiyat yelpazesi içerisinde kendinize uygun bir ürün seçebilirsiniz. Ben 340 TL’ye aldığım 65 litrelik Pinguin marka çantadan memnun kaldım.
- Yere sermek için mat ve uyku tulumu. Uyku tulumları dayanıklı oldukları sıcaklıklara göre satılıyor, buna dikkat edin. Benim comfort’u -8 derece olan bir tulumdu ve işimi çok rahat gördü.
- Çanta ağırlığı çok önemli. Su dahil 13-14 kiloyu aşmayın. Ne kadar ağır olursa o kadar sıkıntı
- Pamuklu olmayan, koşucuların giydiği dry fit tişörtler (2 tane yeterli)
- 2 tane dry fit çorap
- Yürüyüş pantalonu. Mümkünse dizden fermuarlı olup şorta dönüşebilenlerden. Beni Decathlon’dan 80 liraya aldığım Quecha marka pantalon ile çok rahat ettim. Ayrıca denize girmek için şort taşımanıza gerek yok.
- İlaç ve kişisel bakım seti. Ama abartmayın.
- Çadırda kalacaksanız kuruyemiş, ton balığı gibi ürünler. Özellikle hurma çok iyi enerji veriyor, unutmayın.
- Kesinlikle ıslak ve kuru mendil
- Mutlaka kafa feneri ve çakı. Yedek pil de alabilirsiniz.
- Arzuya göre baton kullanabilirsiniz. Ben sopa ile yürümeyi tercih edenlerdenim
- Bir tane yağmurluk veya mevsime göre daha kalın bir mont.
- Güneş gözlüğü. Sadece güneşten korunmak için değil dalların gözünüze gelmesini engellemek için.
- Buff adı verilen uzun bandanalar. Şapka olarak kullanabiliyorsunuz.
Likya Yolu Çadırlı mı Çadırsız mı? Yemekli mi Yemeksiz mi?
Biz Likya Yolu yolculuğuna çadırlarda kalmak için çıktık. Ama gördük ki Kaş-Çıralı arası çadır olmadan yürünebilir. Kaş’tan çıkıp Ufakdere’de, oradan çıkıp Aperlai’de, daha sonra Kaleköy’de, ardından Adrasan’da ve son olarak Olympos veya Çıralı’da konaklayabilirsiniz. Her tesiste yemek de bulabilirsiniz. Çadırsız çıkmak demek, yükünüzün 5 kilo hafiflemesi demek. Bu da çok daha konforlu bir yürüyüş sağlar.
Ama ben bir dahaki sefere de çadırla giderim, çünkü keyfi başka.
Likya Yolu Yürüyüşü Rotasının Özeti
1. Gün: Kaş-Limanağzı-Ufakdere
2. Gün: Ufakdere-Boğazcık-Aperlai
3. Gün: Aperlai-Üçağız-Kaleköy
4. Gün: Kaleköy-Demre- Karaöz (Korsan Koyu)
5. Gün :Korsan Koyu-Gelidonya Feneri-Adrasan
6. Gün: Adrsan- Musa Dağı
7. Gün: Musa Dağı-Olympos-Çıralı
8. Gün: Dönüş
Yazar Hakkında: Eren Güler
Önce Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümü’nü deneyip arkasından İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat’tan mezun olduktan sonra kendisini bir anda medyada buldu. Aslında hep bankacı ya da borsacı olacağını zannederdi. 14 yıldır medya kuruluşlarında ekonomi editörü olarak görev yaptı. Bunun son 7 senesi ise Hürriyet’te geçti. Şimdi ise araştırma sektöründe çalışıyor. Yıllarca ekonomi editörü olmasına karşın turizm, gezi ve gurme işlerine çok meraklıdır. Elinden gelse hep gezi yazıları yazmak ister. Gitsin, gezsin, görsün, değişik yemekler yesin, yazsın… Bunları çok sever. Belki de ileride bir gezi-gurme yazarı olacaktır, kim bilir…
ereng@hotmail.com
Twitter: @erenguler
Keyifle okudum, Aperlai’da uğradığımız Rıza’yı hatırladım… Yürümediğim kısımlarını yeniden yürümek için gaza geldim. Teşekkürler:)
Çok başarılı bir gezi yazısı olmuş.Çok beğendim teşekkürler
Çok beğendim.
nisan 2017 içerisinde likya yolu yürüyüşü planlıyoruz iki kişiyiz daha önce bölgeyi bilen yada katılmak isteyen ler
bölgeyi bilmiyorum ama yuruyus planliyorim eger yolarkaslari bulursam
Merhaba
nisan ayında bende yürüyüş planlıyorum. tek başıma olucam size katılmak isterim.
bende katılacak birilerini arıyorum. varsa eğer hala gitmeyi düşünen katılabilirim.
Maceranızı keyifle okudum, teşekkürler..Bu yıl bende bir yürüyüş planlıyorum, bakalım kısmet 🙂
yazınızı büyük bir keyifle okudum böyle bir yürüyüş hayalim vardı . eşimle beraber yıllardır böyle bir yürüyüş hayali kurardık ve inanın acayip gaza geldik ama sonradan ülkemizin içinde bulunduğu ortamı düşünüyorum da eşimle beraber bu yolu yürümek sizce güvenli olurmu .ben bu deneyimi onunla yaşamak istiyorum sizce fazlamı hayalperestim .
Açıkçası bu rotayı konuk yazarım Eren Güler yaptı. Onun iletişim bilgilerinden kendisine ulaşırsanız belki daha aydınlatıcı bir yanıt verebilir.
Elinize sağlık, bilgilendirici ve keyifli bir yazı olmuş. Geçen sene Likya yolunun minicik kısmını- Çamurlu koyu, Aperlai arası- plansız bir şekilde yürümüş bulundum. Purple House’dan Rıza şeker gibi adam gerçekten. Çok düz ve esprili. Hikayesi de çok ilginç. Bahçesinde yetiştirerek yaptığı taze fasülye yediğim en güzel taze fasülye olarak aklımda yer etti. Mehtap Pansiyon’dan Saffet’e de selam etmeden geçersem olmaz. Çok doğal, güzel insanlar. Küçük Likya yürüyüşünü sağolsun Saffet’e borçluyuz. Bizi eşi ile şahane ağırladı. İlk fırsatta tekrar oralara gideceğiz umarım.
Purple Hausede 4 kişi 4 tane küçük türk kahvesi fincanıyla çay içtik 16 tl aldı.Yani bir daha uğramayın demek istedi
yürüşe katilmak isteyenler yol bilmeyenler ulaşa bilir duayen3400
yürüyüşe katılmayı çok istiyorum. Sadece bu parkura değil önereceğiniz, yol arkadaşı bulabileceğim diğer parkurlara da. Yapılmış programlar varsa paylaşır mısınız?
bu yürüyüşe katılmak istiyosan plan değil doğa ile doğaçlama olması gerekir bol şans 🙂
Bu yürüyüşü çok yapmak istiyorum, ama bu yaz müsait değilim. Yazdan sonra yapmak isteyen yol arkadaşı nasıl bulabilirim?
Ben su an bu yolu yürüdüm aperlaideyim kaşa az kaldı çok taşlı zorlu bir Parkur ama deger benim ayakkabı gitti 2 yedek ayakkabıyla devam ediyorum kapaklı arasında yunan kalıntıları olan kimsesiz sahipsiz bekleyen yunan antik şehir gördük sonra kale harika bir yer çay ağazında kamp kurdum en hoşuma giden yer adresan ve simana kalesi bide olimpos demrenin cıkışında bide buz soğuk su var 5 dakika duramazsinız giderken yada gelirken mutlaka girin myra antik şehri bide demrede noel baba kilisesi süper üçağızdan gelirken kuyu yataklarında yaban domuzu çok ama korkmayın elinizi şaplatın kaçıyor lar
Yorum degıl..
ılk duydum bu yolu.Zevkle katılmak ısterım eger bır grup olusursa.
alırmısınız benıde aranıza….
saygılar
yaklaşık 10 gün sonra yolla koyulmayı planlıyorum ilgilenen yol arkadaşları varsa burdan ulaşabilir eğlenceli ve heycanlı olacak bakalım 🙂
Yazınızı okudum başka sitelerden de bilgi topluyorum Ağustos sonunda ölüdeniz-Antalya arası 535 km lik parkuru geçmeyi pilanlıyorum bilgilendirmeleriniz için teşekkür ederim bundan sonraki yürüyüşlerinizde başarılar diliyorum
insagram : gezen_okuz
Ekim ayında da turlar var mı?..en rahat ve güzel kısım hangi rota,birde motellerde mi konaklanacak..
ellrinize saglik, üsenmeyip yazmissiniz. tesekkürler. Yabani yada çoban köpekleri ile bir problem (karsilasma) oldumu ? turunuz boyunca. simdiden tesekkürler
yardıma ihtiyacım var.
27 ekimde bu rotayı 3-4 arkadaş yürümeyi düşünüyorum fakat 5 buçuk günüm var.
sizce ne yapmalıyım.
Likya Yolu Yürüyüşü Rotasının Özeti
1. Gün: Kaş-Limanağzı-Ufakdere
2. Gün: Ufakdere-Boğazcık-Aperlai
3. Gün: Aperlai-Üçağız-Kaleköy
4. Gün: Kaleköy-Demre- Karaöz (Korsan Koyu)
5. Gün :Korsan Koyu-Gelidonya Feneri-Adrasan
6. Gün: Adrsan- Musa Dağı
7. Gün: Musa Dağı-Olympos-Çıralı
8. Gün: Dönüş
seçenekler -8 günlük yolu 5 buçuk güne sığdır.
-arada belli güzergahlarda araç kullan. (nerelerde lütfen belirtin)
-musa dağını görmeden adrasandan havaalanına dön 🙁
cevabınızı beklemekteyim
Tesekkürler bu tecrübeni bizlerle paylastigin için. Hos bir yazı.
Volkan
selamlar ,herşey güzelde hangi sene bu geziyi yaptınız?yazdınızda benmi göremedim acaba?seneyi belirtmeyince yazdığınız rakamların hiç bir anlamı kalmıyor bütçe hazırlamak için.
Onun dışında emeğinize sağlık oldukça sade ve aydınlatıcı.
Osman Bey merhaba,
Yazı 2016 yılında kaleme alındı.
Arkadaşım öğrm. 2 temmuzda gidelim diyor ben emekli zamanım bol temmuzda çok sıcak olur diyom.Yalnız gidebilirmiyim yollar güvenlimi veya burdan ekiple bana yardımcı olacak yürüyüş için birliktelik yapacak Nisan_Mayıs_haziran aylarında bi arkadaş-lar varmı
Orta yaşlarda ve imkaninizda varsa benim tavsiyem turla gitmek.pansiyon veya bungolowlarda konaklamak. Rehberli yürüyüş yaptık gecen sene ekimde .muhtesemdi.grubumuz rehber dahil 14 kişiydi. Kucuk cantalarla yuruduk.gecen sene Adrasan-kekova yi kapsayan 4 gece 5gunkuk trekking turuna katilmistim.bu sene de nasibse likya yolunun başka bir bölümünde yine turla trekking dusunuyorum.
Yaziyi okumak keyifli ama bu yolu yürümek azap gibi. Ne duzgun banyo yapmak var ne de adam gibi yemek. Deodorantla baskiladigin ter kokusu. Haftada 1 aldigin duş. Ya da denizde tuzlu suda yikanip yapiş yapiş kurumayi beklemek. Hiç hazzetmem. Amacınız manzara görmekse öludenizden baslayip, kirme, kelebekler vadisi, faralya, alınca, yediburunlar yeterli.
Bayramdan sonra Likya yolu yürüyüş planımız var. 2 kişiyiz ve 2 ikimzkde ilk defa yuruyecgimiz için nerden başlasak nereden devam edeceğiz ve kaybolur muyuz gibi tereddüt lerimiz var.