Avrupa‘nın batısında İspanya ile Atlantik Okyanusu arasında sıkışmış Portekiz‘in Lizbon ile birlikte en meşhur şehridir Porto. Hal böyle olunca ben de çok sevdiğim Lizbon gezime bu sefer Porto’yu da ekleyeyim dedim. İyi ki de yapmışım çünkü daha çok futbol takımı ile tanıdığımız oysa ülkeye adını veren Porto bir görünce yeniden gitmek isteyeceğiniz bir şehir çıktı. Hal böyle olunca sizlere bir Porto gezi rehberi hazırlamak farz oldu.

Ben Portekiz gezimde 4 gün Lizbon’a 2 gece 3 gün de Porto’ya ayırdım. Porto’da gezilecek yerler, Porto’da görülmesi gereken yerler, Porto’da nerede ne yenir ne içilir ve Porto’da nerede kalınır, Porto plajları, Porto’da yapılacak şeyler ve Porto gece hayatı gibi birçok kritik bilgiyi Porto gezi notlarımda size anlatmaya çalışacağım.

instagram hesabımı takip edin –>@cokgezenadam

Porto hakkında bilinmesi gereken bilgiler

Portekiz’e adını veren Porto, başkent Lizbon‘dan sonra ülkenin en büyük ikinci şehri konumunda. 230 bin kişinin yaşadığı şehrin tarihi merkezi 1996 yılından beri UNESCO Dünya Mirası Listesi‘nde yer almakta. Gidip gördüğünüzde de hak veriyorsunuz. 2001 yılında da Avrupa Birliği Kültür Başkenti olmuş.

Portekiz Avrupa Birliği üyesi olduğu için şehri gezebilmek için Şengen (Shengen) vizesine sahip olmanız gerekiyor. Ülkenin ana dili Portekizce ama çoğu kimse İngilizce konuşuyor. Size bazı şehirlerdeki gibi anlayıp Portekizce cevap vermiyor 🙂 Ülkenin para birimi ise Euro. Batı Avrupa ülkelerine göre ucuz ama TL’nin Euro karşısındaki dramı nedeniyle maalesef bize göre artık pahalı. 1 buçuk yıl önce gittiğimde bu cümleleri kullanmıyordum. Bize göre de ucuz diyordum. 🙁 İki ülke arasında saat farkı yaz döneminde 2 saat. İstanbul‘da saat 12 iken Porto’da saat 10 oluyor. Biz yaz kış saat değişimi yapmadığımız için bu fark kışın 3 saate çıkar.

Azulejos Sanatı

Portekiz’e gidince özellikle kiliseler ve evlerinde cephesinde gördüğünüz o mavi beyaz renkli seramiklerle süsleme sanatına Azulejos deniyor. Hem Lizbon’u hem de Porto’yu bu derece büyüleyici kılan unsur da bence Azulejos. Açıkçası Porto ülkede bu sanatın tavan yaptığı bir yer. Bu sanatı Endülüs Emevi Devleti’nin bir dönem hüküm sürdüğü Portekiz ve İspanya’da görüyoruz. Zaten iki ülke de bunu Araplar’dan öğrenmiş. Azulejos kelimesi de Arapça’da Az zulajy’dan türetilmiş o da ufak taşlar demekmiş. Portekizliler Araplar’dan öğrendikleri bu sanatı Çinliler sayesinde de geliştirmiş.

Porto sanat dışında spor ile de meşhur bir şehir. Porto özellikle futbol takımı ile dünyada büyük başarılara imza atmış. Porto FC, UEFA Kupası ve sonrasında Şampiyonlar Ligi’ni art arda alan ilk takım. Bu dönemde başında da Portekizli meşhur teknik direktör Jose Mourinho vardı. Beşiktaşlı Quaresma ve bir dönem Galatasaray’da oynayan Jardel de eski Portolu futbolcular. Porto ile Lizbon hem futbolda hem de şehir olarak rekabet halinde olan ve birbirlerini pek sevmeyen şehirler. Bu açıdan Barcelona Madrid rekabeti ile kıyaslanabilir.

Şehrin iki yakası

Gaia’da tepeye çıkıp şehrin iki yakasını birden görerek günü batırmak bir Porto gezisi klasiği

Şehrin adı Orta Çağ’da Portus Cale imiş. Bunun güzel liman anlamına geldiği tahmin ediliyor. Bugün sadece Porto adı kullanılıyor. Porto liman demek oluyor. Şehir aynı İstanbul gibi bir boğaz ile ikiye ayrılıyor. Şehrin ortasından geçen Duoro nehri Atlantik Okyanusu’na bağlanıyor. 897 kilometre uzunluğundaki Douro nehri Porto’yu ikiye ayırıyor. Bir kısmına Porto güneyde kalan kısmına ise Gaia deniyor. Asıl tarihi kent kuzeydeki ama en güzel Porto kareleri de Gaia’dan alınıyor.

Nehir üzerinde toplam 6 köprü bulunuyor. Bunların en meşhurları Paris’teki meşhur Eyfel Kulesi’nin de mimarı olan Gustav Eiffel’in ortağı Alman Mühendis Teophile Seyrig ile yaptığı ve 1877’de hizmete açılan Ponte D. Maria Pie (Maria Pie Köprüsü) ve Seyrig’in eseri olan Ponte D. Maria ve Seyrig’in ayrı olarak yaptığı Dom Louis 1 Köprüsü. Bu arada Maria Pie Köprüsü’nün Gustave Eiffel’in Eyfel Kulesi’ni yapmadan önce hayata geçirdiği son eser olduğunu da buraya not düşeyim.

Porto tarihi hakkında

Şehir ilk defa Keltler tarafından kurulmuş olsa da Romalılar zamanında önemli bir liman şehri olmuş. 400’lü yıllardan 700’lü yıllara kadar ise Vizigot hakimiyetinde kalmış. 716 yılında Arapların kontrolüne giren şehir Endülüs‘te en erken geri kazanılan yerlerden biri olmuş. 868 yılında geri alınmış. 1100’lü yıllarda Portekiz’in kurulması ile ülkenin topraklarına katılmış. Ülkenin ikinci kralı olan 1. John İngilizlerle arayı iyi tutup hatta bir de gelin almış. Bu evlilikten de birçok çocuk olmuş ama en meşhuru Prens Henry The Navigator. Bu abi adından da anlaşılacağı gibi ülkede keşifleri başlatan kral olmuş. Afrika, Hindistan, Brezilya vs… Keşifler yapıldıkça ülkenin kasa dolmuş. Bu abinin adını da bugün navigasyon cihazlarından biliyoruz. Onlara adını veren kişi, Portekiz’de coğrafi keşifleri başlatan Prens. Bu güzide şahsiyetin doğduğu yer de tahmin edersiniz ki Porto.

Porto tarihinde altın çağ, her peri masalı gibi çok da uzun sürmemiş. Henry’nin getirdiği altınlar “hazıra dağ dayanmaz” misali tükenmiş. Ülkenin arası İngiltere ile de çok iyi olunca Fransız Napolyon Bonapart ya ben ya İngiltere demiş. Portekiz İngiltere deyince Napolyon sefere çıkmış. Kral da bunun üzerine ailesini de alıp ülkenin başkentini Rio de Jenairo‘ya taşımış. Müttefik İngilizler gelip Fransızlar’dan ülkeyi kurtarınca halk Kral’a ya şimdi gel ya da hiç gelme demiş. Kral gelmiş ama Kral’ın Brezilya’da doğan iki oğlundan Pedro Brezilya’da kalmış. Kral Portekiz’e dönünce Brezilya’da iç isyan çıkmış ve bağımsızlığını ilan etmiş. Brezilya’da isyana Prens Pedro da destek verdi diye söylenti çıkarmışlar sonra da özgür Brezilya’nın İmparatoru yapmışlar.

Kalbi Porto’da kalan Brezilya İmparatoru

Portekiz Kralı kısa süre sonra ölünce Pedro Brezilya İmparatoru olarak Portekiz tahtına geçemeyeceği için kızını kardeşi Miguel ile evlendirip ülkeyi uzaktan yönetmeye karar veriyor. İkisini evlendiriyor. Sonra tahta Miguel geçince ona bu imkanı tanımıyor ve aşırı monarşik şekilde ülkeyi yönetiyor. Bunun üzerine ülkede isyan çıkıyor. Pedro da liberalistlere destek çıkıyor. Porto Kral’ın düşüremediği tek şehir oluyor ve sonunda savaş Pedro’nun desteği ile kazanılıyor. Pedro Porto’ya mücadelesinden dolayı “Invictus” yenilmeyen şehir adını veriyor. “Kalbim bu şehirde kaldı” diyor ve kısa süre sonra hastalık nedeniyle ölünce Pedro’nun kalbini alıp cenazesini gönderiyorlar. kalbi ise özel bir sıvıda korunarak Porto’nun en değerli mirası olarak Lapa Kilisesi‘nde korunuyor. Şaka gibi ama gerçek.

Porto’ya Nasıl Gidilir? Ulaşım tüyoları

Porto’ya kimin büyük olduğunu sorup onu yeneceğimi anlatıyorum

Bu kadar detaylı bilgiden sonra Porto’ya nasıl gittim anlatayım. İstanbul’dan Porto’ya THY’nin direkt uçuşları var. Bu uçuş yaklaşık 4 buçuk 5 saat sürüyor. Ama bu uçuşlar kampanya ile çok önceden almazsanız pek de ucuz olmuyor. Genelde yaz dönemi için çok ucuza uçak bileti bulmak pek kolay olmuyor. Ben 6-7 ay öncesi THY’nin en ucuz biletini 2400 TL’ye buldum. Süre yaklaşınca bu rakamlar 5 bin TL’nin üstüne çıkıyor. Ben ise bu yüzden 6-7 ay önceden aktarmalı uçuş tercih ettim. İstanbul’dan Paris aktarmalı olarak Porto’ya Air France’ın uygun fiyatlı firması Joon Air’den 1300 TL’ye bilet buldum. İstanbul’dan Paris’e Air France ile gece 4 uçuşu ile yola çıkıp Portekiz saati ile 14:30’da Porto’ya ulaştım. Bir başka alternatif de

Ucuz Porto uçak bileti için bir diğer alternatif de Bulgaristan Sofya üzerinden uçmak. Sofya’dan Wizz Air ile ucuza Lizbon ya da Porto bileti bulmak daha kolay oluyor. THY’den en ucuz bilet 3500 TL iken bir arkadaşıma Sofya’dan 1500 TL’ye bilet aldık. Her akşam da İstanbul’dan Sofya’ya otobüsler oluyor. Sabah Sofya’dasınız. Biraz şehri gezip sonra ver elini Portekiz. Uçak biletleri Yeni havalimanı ile daha çok artacağı için bu tür çarelere daha sık başvuracağız sanırım.

Porto Havalimanı’ndan şehir merkezine nasıl gidilir?

Porto Havalimanı’ndan şehir merkezine shuttle’lar olduğu gibi metro da mevcut. Açıkçası ben metroyu tavsiye ederim. Havalimanından metro istasyonunda makineden Andante kartı (Portekiz akbili-0,60 cent) alıp, ona makineden 4. bölge bileti yüklediğinizde toplam 2,4 Euro ödüyorsunuz. O bilet ile havalimanından metroya binip Campanha durağında inip, o duraktan da aktarma ile Sao Bento’ya tren istasyonuna 1 durak yolculukla seyahat edebilirsiniz. İlk yolculuk 40 dk ikinci yolculuk ise 4 dakika sürüyor. Campanha‘dan Sao Bento’ya giden tren için ayrı perona yürümeniz lazım. İkisi arasında 2-3 dakikalık bir yürüme mesafesi var. Aynı bilet ile aktarma yapabiliyorsunuz. Sadece bu akbili her kullanım öncesi duraktaki makinelerde okutmanız gerekiyor. Daha detaylı Porto ulaşım tüyoları ve Porto’dan Lizbon’a trenle nasıl gidilir gibi konuları daha detaylı şekilde Porto’dan Lizbon’a nasıl gidilir yazımda okuyabilirsiniz.

Porto’da Nerede Kalınır?

Porto İnvictus hostel

Bu şehre tatile gideceklere benim önerim Sao Bento tren istasyonu çevresinde yerlerde kalmayı öneriyorum. Şehrin gezilip görülecek yerlerinin çoğu bu bölgede yer alıyor. Ben de ilk gece bu bölgede Oporto Invictus Hostel’de kaldım. Gecesine 25 Euro ödedim ve açıkçası oldukça güzel de bir hosteldi. Konum olarak da turistik yerlere yakın olmasının yanı sıra yerel halkın takıldığı kafelerinin de olduğu yerde bulunuyor. O açıdan konumu çok iyi idi. Booking.com puanı ve yorumları da çok iyi idi.

Öte yandan ben özellikle buranın hemen yanındaki Selina Hostel‘i çok ilginç buldum. Sabah yoga aktivitelerinden akşam partiler, kendi içinde özel kafesi, iç bahçesi ile oldukça ilginç bir hostel ve paylaşımlı odaları da 22 euro civarı. Bir daha gidersem kesinlikle burada yer bulmaya çalışırım. Ben Porto’da konaklama rezervasyonu son aya bıraktığım için son gece konaklama için Sao Bento tren istasyonu çevresinde yer bulamadım. Bu yüzden bölgeye en yakın yer olarak Campanha’da Light Point Hostel‘de yer buldum. Hostel olarak iyi idi. Fiyatı da uygundu. Sao Bento’dan gece 1’e kadar buraya tren mevcut.

Porto’da görülmesi gereken yerler

Avenida dos Aliados (Müttefikler Meydanı)

Ben şehre gelip hostelime yerleştikten sonra hemen şehri keşfe çıktım. Burası oldukça kompakt bir şehir. Porto’da görülmesi gereken yerlerin çok önemli bir kısmı yürüme mesafesinde. Tabi hepsini göreyim derken sağlam yürüyorsunuz ama şehir o kadar güzel ki ne kadar çok yürüdüğünüzü bir yere oturduğunuzda farkediyorsunuz.

Buraya gitmeden önce ciddi bir hazırlık yapmadım bu tür şehirlerde ilk işim hızlıca bir “Free Walking Tourist Tour” (Ücretsiz Yürüyüş turu) bulmak oluyor. Bu konsept Avrupa’nın birçok şehrinde var. Şehrin merkezi yerlerinde belli saatlerde turistler bir araya geliyor. Burada rehberler sizi ücretsiz gezdiriyor ama işin sonunda bir bahşiş beklentileri oluyor. Şehri de genelde yerel birinden keyifli ve farklı bir üslupla geziyorsunuz. Birçok blog ve dergide görmediğiniz bilgileri burada öğreniyorsunuz. Ben de öyle yaptım. Şehrin merkezine attım kendimi bir de ne göreyim bir grup turist. Bunlar kesin “Free Walking Tourist Tour” diye elemanlara dahil oldum. Ben zamanında yetişemediğim için tüm tura dahil olamadım onlara Igreja dos Carmelitas önünde dahil oldum.

Sao Bento Tren İstasyonu

Şehre benim gibi tren ile gelenleri büyülemek amacıyla yapıldığını düşündüğüm bir tren istasyonu burası. Dünyanın en güzel tren istasyonları listesinde ilk sıralarda yer aldığı kesin. İstasyona gelen fotoğraf çekmekten başka yere gidemiyor bir süre. İstasyonun duvarlarındaki resimlerin hepsi ayrı bir hikaye. Burasının bu denli güzel motiflere sahip olmasının başlıca nedeni aslında burası ilk olarak tren istasyonu değilmiş. Kilise olarak yapılmış. Ancak sonradan tren istasyonun çevrilmiş. Sao Bento ismi de Türkçe Aziz Bento anlamına geliyor. Bu isimler genelde kiliselere verilen isimler. İstasyon içinde oldukça da güzel bir de hostel bulunuyor.

Igreja do Carmo ve Igreja Do Carmelitos

Karşınızda bir değil 2 kilise var. Ortalarında da onları ayıran şehrin en dar evi

Turist grubuna tam da rehber bu ilginç kiliseleri anlatırken denk geldim. Porto gerçekten ilginç hikayeleri olan bir şehir. Bunlardan biri de şehrin merkezinde olan bu yapı ile ilgili. İlk bakışta güzel çini kaplamalı BİR kilise gibi duruyor ama dikkatli bakarsanız orada yapışık 2 kilise göreceksiniz.

İlki sol taraftaki kilise. Burası zengin kilise mensupları için yapılmış. Solda bitişiğindeki yapı da hatta tüm bu çevre de zengin kiliseye aitmiş. Halkın kullanması yasakmış. Fakir halka hizmet veren bir peder gelip bana bir arsa verirseniz bir hastane yaptırayım demiş. Zengin papazlar da istediğin yeri al demişler. O da tam kilisenin bitişiğine hastaneyi onun önüne de hastaneden büyük kendi kilisesini yapmış. Sağdaki çinilere bakınca diziliminden iki ayrı yapı olduğu görülüyor. Zengin papazlar duruma sinirlenip papaya gitmişler. Papa da Katolik yasalarına göre iki Katolik kilisesi aynı duvarı kullanamaz diye bir kağıt vermiş. Onlar bu kağıt ile yeni kiliseyi yıkmayı planlarken fakir papaz iki kilise arasına şehrin en dar evini yaptığımı onlara göstermiş. İki kilise arasına dikkatlice bakınca incecik bir ev var. Bu evi ziyaret 2 Euro. Zengin papazlar kiliseyi yıkamayınca soldaki kuleyi dikmişler. Bari kısa kalmayalım diye.

Portekiz Fotoğraf Merkezi

Bu kiliselerin hikayelerini dinledikten sonra Cordoaria Bahçesi’ne doğru yöneliyoruz. Buranın bir yanında dev bir adalet sarayı bir diğer yanında da Fotoğraf Müzesi var. Burası eskiden hapishane olarak da kullanılmış. Hatta meşhur misafirleri de olmuş. Bunlardan biri de Camilo Castelo Branco. Kendisi 1800’lü yıllarda ülkenin önde gelen yazarlarından. Hapis yatma sebebi ise düşünce suçu değil zina imiş. Bugün bina fotoğraf müzesi olarak kullanılıyor ve ziyaret ücretsiz.

Buradan ara sokaklara dalıp eski Yahudi mahallesine gidiyoruz. Burada rehberimiz Yahudilere zamanında yapılanları ve bu süreçte bu bölgede oluşan gizli sinogogu anlatıyor.

Jardim das Virtudes (Virtudes Bahçesi)

Bir sonraki durağımız ise gençlerin buluşma noktası olan çok güzel manzaralı bir bahçe. Burası eskiden Portekizli zengin ailelerin yaşadığı bir bölge imiş. Bugün ise gençlerin buluştuğu bir yere dönüşmüş.

Buradan yavaş yavaş sahil tarafına doğru ilerliyoruz. Kendimi bir şekilde Ribeira bölgesinde buluyorum. Burası Porto’nun gündüz en hareketli bölgelerinden birisi.

Sao Franscisco (Aziz Francis) Kilisesi

Bu bölgede ilk dikkatimi çeken yapılardan biri Aziz Francis Kilisesi oluyor. Burası Katoliklerin francis tarikatı tarafından 1200’lü yıllarda Porto’ya yapılmış oldukça görkemli bir kilise. Şehrin en görkemli gotik yapılarından olan kilise 1800’lü yıllarda çıkan iç savaşta büyük hasar görmüş.

Bolsa Sarayı (Borsa Binası)

Bolsa Sarayı

Aziz Francis Kilisesi’nin iç savaşta hasar gören kısmına bu görkemli bina inşa edilmiş. Neoklasik tarzda inşa edilen bu yapının Portekiz’in Kralı adına adanan meydana yapılması da verilen değerin göstergesi.

Ribeira Meydanı

Bolsa Sarayı sonrası Duoro Nehri manzaralı Ribeira Meydanı’na doğru yol aldım. Güzel kafeler, restoranlar ve Gaia manzarası ben gittiğimde İngiliz ve Hollandalı holiganlarla doluydu. UEFA Nation Cup Finali Porto’dayken Porto’ya gitmenin bazı handikapları oluyormuş. Bu meydanın hemen yanında Casa Do Infante yer alıyor. Burası meşhur Portekiz Kralı Henry The Navigator 1394’te doğduğu evmiş. Burayı ücretsiz ziyaret edebilirsiniz. Ben son günümde ziyaret etmiştim. Bina içinde çok daha eski dönemlere dair tarihi kalıntılar da yer alıyor.

Luis 1 Köprüsü (Dom Luis 1 Köprüsü)

Ribeira Meydanı’ndan hedefim şehrin ikonik köprülerinden olan Dom Luis 1 Köprüsü oluyor. Bu köprü 2 katlı ve sizi Duoro Nehri kıyısındaki Gaia’ya ulaştırıyor. Hem köprüden hem de köprünün karşısındaki Gaia’dan çok güzel Porto fotoğrafları çekebiliyorsunuz. En güzel Porto fotoğrafları Gaia’dan çekiliyor desem abartmış olmam sanırım. Ayrıca Porto’dan en güzel gün batımı da yine Gaia’da gözlemleniyor. Dom Luis Köprüsü 2. katından doğruca Gaia’ya geldiğinizde yeşillik alanda insanların gün batımı için yerlerini aldığını görebilirsiniz. Burası Jardim do Morro (Morro Bahçesi) olarak geçiyor.

Mosteiro da Serra do Pilar

Gaia’da gün batımı için en güzel yerlerden bir diğeri de Morro Bahçesi’nin Porto’ya doğru baktığınızda sağ üst tarafında kalan Mosteiro da Serra do Pilor (Serra do Pilar Manastırı) Şehrin en yüksek noktasına kurulu manastır 16. yy’da yapılmış, konumu nedeniyle bazı dönemlerde askeri amaçlarla da kullanılmış. Gün batımı sırasında profesyonel fotoğrafçılar tripodları ile burayı işgal ediyor. Anlayacağınız güzel kareler için en iddialı yer burası. Öte yandan keyifli bir gün batımı için de Morro bahçesi tavsiye edilir.

Gaia Hakkında Bilgiler

Burası Porto’nun diğer tarafı gibi gözükse de aslında nehrin karşısındaki diğer bir şehir. Ama Porto’ya gelmişken, insanlar buraya da geçiyor. Buranın da sahil şeridi birçok restoran ile dolu. Porto ile Gaia arasında ulaşım çeşitli yollarla yapılıyor. Bunlardan birincisi benim yaptığım gibi köprü üzerinden yürüyerek geçmek. İkinci alternatif gondollar. Üçüncü yol ise teleferik. Bir dördüncü yol da Dom Luis 1 üzerinden geçen tramvay. Teleferik ve gondol pek de ucuz alternatifler değiller.

Günü Gaia’da batırdıktan sonra en üstteki köprüden yürüyerek kendimi yeniden Porto’nun tepe bölgelerinde buluyorum

Se do Porto (Se Katedrali)

Köprünün üstü bölümünden geçerseniz dümdüz yürüdüğünüzde ileride sağ tarafta Sao Bento tren garının oraya çıkıyorsunuz. Ama oraya gelmeden çok önce sol tarafınızda şehrin en heybetli kilisesi olan Se Katedrali’ni görüyorsunuz. 12. yy eserlerinden olan katedral şehrin en yüksek yerine yapılmış. Dikkatli bakıldığında katedralin bir kaleyi de andıran bir mimarisi olduğu görülüyor. Bunun bir benzerini Lizbon’un Alfama bölgesine giderken karşınıza çıkan Lizbon Katedrali’nde de fark ediyorsunuz. Aslında ikisinin de orijinal adları Santa Maria ve kısaca Se do Lisbon ve Se do Porto olarak adlandırılıyorlar. Mimarilerindeki kale görünümünün nedeni ise zaruri durumlarda şehri korumak için kale olarak da kullanılmaları.

Livrario Lello

Şehirdeki ikinci günümde sabah ilk durağım Porto’nun en meşhur kütüphanesi, hatta Avrupa’nın da en meşhurlarından biri Livraria Lello oldu. Bu ünün en başlıca nedeni ise Harry Potter. Harry Potter’ın yazarı bir Portekizli’ye aşık olup Porto’da İngilizce öğretmenliği yaptığı dönemlerde aynı zamanda bir kafe de olan ( şuan değil) bu kütüphanede Harry Potter’ı yazmış olması. Hatta ilk kitabının adı (Felsefe Taşı) da Portekiz’in meşhur bir şiirinin adıymış. Bu kütüphaneden de çok etkilenmiş. İçeri girdiğinizde filmi de izlediyseniz çok daha iyi anlayacaksınız. Özellikle de merdivenlere dikkat.

Aslında bu kütüphanenin tarihi 1800’lü yollara kadar gidiyor ama sahipleri ölünce burayı Lello Kardeşler alıp bugünkü tasarımına büründürüyorlar. Kitapların katedrali olsun istiyor ve bunu hissettirecek şekilde tasarlatıyorlar. Portekiz barok tarzın aldatmacasını burada kullanıyorlar. Her şey ahşap gibi gözükse de ucuz malzemeyi ahşap havasına sokuyorlar 😉

Burada sabahtan itibaren ciddi kuyruklar oluyor. Normal giriş 5 Euro. İçeride kitap alırsanız bunu kitabın fiyatından düşüyorlar. Booking’den 12 Euro ödeyip kuyruk beklemeden bilet almanız da mümkün. Ben Booking.com’da Genius üye olduğum için bu gezimde bana ücretsiz olarak bu bileti verdi. Sabah 9:30’a rezervasyon yaptım. Kütüphanenin yanındaki bilet ofisine gidip QR kodumu okutup VIP biletimi aldım. Bu biletle girince içeride bir de ayrıca kitap verdiler. İçerisi instagram mafyası gibi, her köşede foto çekme yarışları. Ama gerçekten görülmeye değer bir yer.

Igreja do Clerigos (Clerigos Kulesi ve Kilisesi)

Şehrin en ilgi çekici mekânlarından biri, din adamları anlamına gelen adıyla barok kilise, Clerigos kilisesi ve Clerigos kulesidir. Kendine has kulesi ile şehrin en dikkat çekici kiliselerinden olan Clerigos, Müttefikler Meydanı’ndan Livrario Lello’ya doğru yürürken hemen sol tarafınızda kalıyor. Yapımına 1735 yılında başlanmış ve 1745 yılında tamamlanmış. İtalyan mimar Nicolau Nasoni tarafından barok mimari ile tasarlanmış. Kiliseyi ücretsiz gezebiliyorsunuz ama kuleye çıkmak için ücret ödemeniz gerekiyor.

Avenida dos Aliados (Müttefikler Meydanı)

Porto’nun ne meşhur meydanı olan Müttefikler Meydana adını veren müttefikler Portekiz ve İngiltere oluyor. 14. yüzyıldan bugüne çok uzun bir müttefiklik süreçleri olmuş. Hatta bu bir dönem Napolyon’u çok kızdırmış. Meydanın çevresini şehrin en şaşalı binaları çevreliyor. Burada yer alan McDonalds binası bile dünyanın en şatafatlı McDonald binası olabilir. Burası şehrin Taksim Meydanı gibi. İnsanların buluşma noktası. Birçok Free Tourist Walking grup da buluşma adresi olarak buradaki Kral 4. Pedro anıtını belirliyor.

Igreja Capela Das Almas

18. yüzyılın başlarında yapılmış bu katedralin etrafındaki seramikler 1929 yılında kaplanmış. Genelde hep bir tarafı seramiklerle kaplı kiliseler görmeye alışkındım ama şehrin İstiklal caddesi diyebileceğim Bolhao’da gezinirken her tarafı seramik ile kaplı bu kilise güzelliği ile dikkatimi çekti.

Benim zaman ayıramadığım ama görmem için tavsiye edilen bazı yerleri de burada sizlerle paylaşayım.

Manzara için görülmesi gereken yerlerden biri de Kristal Saray (Palacio de Cristal). Müzeler ise

  • Museu Fundação de Serralves ( Contemporaneum Art) -https://www.serralves.pt/pt/bilheteira/
  • Museu Nacional Soares dos Reis- http://www.museusoaresdosreis.gov.pt/pt-PT/informacoes_uteis/ContentDetail.aspx

Porto’da nerede ne yenir ne içilir?

Zenith Brunch & Coctail Bar

Portekiz yemekleri şöyle güzel böyle güzel demeyeceğim. Açıkçası benim mutfak olarak daha çok keyif aldığım yerler daha çok eski Osmanlı hinterlandı. Burada ise daha çok keyifli mekanları keşfetmeye çalıştım.

Zenith Brunch & Coctail Bar

Benim Porto’da en çok dikkatimi çeken yerlerden biri Zenith oldu. Buranın ne zaman önünden geçsem kuyruklar oluyordu. Özellikle sabah kahvaltısı ve öğle yemeklerinde. Mekanın müşteri kitlesi turistlerden çok Portekizliler oluyordu.

Taberna Aduela

Taberna Aduela

Ne zaman önünden geçsem dolu gördüğüm keyifli mekanlardan biri de burası idi. İki sokağın birleştiği bir noktada kurulu bu mekanın içi kadar bahçesindeki masaları da çok keyifli idi. Gece gündüz takılabileceğiniz, müşterilerini de çoğunlukla yerli halkın oluşturduğu kaliteli mekanlardan biri idi.

Moustache

İgreja da Carmelitos’tan geride kalan Rua das Oliveiras’a uzanan yolda birçok güzel mekan var. Bunlardan biri de Cafe Moustache idi. Güzel bir kahve yanın bir tatlı diyenler için burası da alternatif olarak düşünülebilir.

Candelabro

Gece sokaklarda rastgele dolanırken keşfettiğim çok keyifli mekanlardan biri de Candelabro idi. Burasının da dışarıda masalarında boş yer bulmak için biraz beklemeniz gerekebilir. Mekan gece 2’ye kadar açık.

Hungry Biker

Tarihi merkezden Ribeiro’ya doğru inerken gözüme çarpan mekan bisiklet konseptli çok keyifli bir mekan. Özellikle kahvaltı için Porto’da düşünülebilecek bir alternatif. Tek sıkıntısı bahçesi yok ama içerisi oldukça keyifli.

Mr Pizza

Çok param yok bize ekonomik yemek önerilerinde bulun diyenlere de şehrin en uygun yerlerinden biri Mr Pizza’yı önerebilirim. Uygun fiyatları nedeniyle özellikle öğrencilerin tercih ettiği bir yer burası. Ben de bir iki kere burada yedim. Efsane değil sadece hayat kurtarıyor.

Majestic Cafe

Burası şehrin İstiklal Caddesi diyebileceğim en önemli alışveriş caddelerinden Bolhao’da yer alıyor. Gördüğümde tarzı bana fazla klasik geldiği için girmemiştim ama döndükten sonra öğrendim ki burası da Harry Potter yazarı K. Rowling’in uğrak duraklarındamış. Şehrin en eski kitapçılarından biri olan Livraria Lello’nun ikinci katındaki kafede ve Cafe Majestic’te oturarak Felsefe Taşı romanını yazmış. Yani siz siz olun benim gibi önünden geçip de girmemezlik yapmayın 🙂

Yerel rehberim Diana’nın tavsiyeleri

Porto Plajları

Yazın yüzerim hayali ile haziran ayında gittiğim Porto’da son gün artık kazak almak zorunda kalınca doğal olarak denize girme şansım olmadı. Ama şehirde birkaç saatliğine rehberliğimi yapan Algarve’lı rehber Diana’dan sizler için çeşitli tavsiyeler aldım. Porto’da deniz konusunda tavsiyeleri ve ulaşım önerileri şu şekilde:

Kıyı şeridi ve sahil olarak ( Foz ve Matosinhos arası)
Foz do Douro (City park) + ( Forte de S.João da Foz)
Sörfçüler için: Matosinhos
Buralara ulaşım için ise: Bus 500 ile Av. Libertade’den Matosionhos’a ya da mavi hat metro ile Matosinhos’a ya da elektrikli tramvay ile Infante D. Henrique ( Rua do infante)’den gidilebiliyor.

Porto gece hayatı

Porto gece hayatı denince şehrin 3 caddesi ön plana çıkıyor. Bunları Livrario Lello’nın (Lello Kitapçısı) yanı başındaki 3 paralel cadde. Bunlardan en meşhuru Rua da Galeria de Paris, onun altındaki Rua de Candido dos Reis. Burası daha önce pek kimsenin girmek istemediği sokaklarken ucuz kiraları nedeniyle bir girişimci Plan B isimli mekanı açar ve onu yeni mekanlar takip eder. Bugün bu sokaklardaki mekanların hem içi hem de dışı eğlenmeye gelen kişilerle dolu oluyor.

Bu caddeler dışında benim hostelimin de bulunduğu Rua das Oliveiras ve çevresinde da birçok kaliteli mekan bulunuyor. Buralar daha çok birşeyler içip sohbet edeceğiniz türden yerler. Taberna Aduela gece gündüz dolu gördüğüm keyifli mekanlardan biri idi.

Porto’da Alışveriş

Şehirde alışveriş için ilk akla gelen Bolhao bölgesi oluyor. Buraya metro ile gidip Bolhao durağında inebiliyorsunuz. İstiklal Caddesi gibi yayalara açık bir yol burası. Harry Potter için önemli yerlerden biri olan Majestic Cafe de bu cadde de yer alıyor.

Hostelime yakın bir alışveriş adresi de Rua de Cedofeita idi. Burası 1784 yılında açılmış bir yaya yolu. Burada da sağlı sollu kafeler ve mağazalar var.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz