
Doğu Avrupa‘da eski adı ile Çek Cumhuriyeti bugünkü adı ile Çekya denilince ilk akla başkent Prag gelse de Çekya’da görülmesi gereken yerlerden biri de masalsı görünümü ile Cesky Krumlov oluyor. Prag’a yaklaşık 180 km uzaklıktaki bu ufak ama büyüleyici şehir, atmosferi ile Harry Potter‘ın bile dikkatini çekmiş. Filmin bazı sahneleri burada çekilmiş. Yani büyüleyici derken sallamasyon yok. Şehirde büyü olduğu Hollywood tarafından tescilenmiş.
Değerli konuk yazarlarımdan olan gazeteci dostum Nazan Mengü de uzun süredir buraya gitme hayali kuruyormuş. Sonunda hayalini gerçekleştirince bloğuna bu güzeller güzeli şehri yazdı. Nazan Cesky Krumlov’da görülmesi gereken yerler, Cesky Krumlov’da nerede ne yenir gibi gibi bilgileri içeren bir Cesky Krumlov gezi rehberi hazırlamanın yanı sıra Prag izlenimlerini de bizimle paylaşıyor. Nazan Mengü’nün gözünden Prag’da görülmesi gereken yerler ve Prag gezi tüyoları gibi bilgileri içeren Prag gezi notları da yazının sonunda. Bu kısa girişten sonra sizi Nazan’ın güzel yazısı ile baş başa bırakayım.
Cesky Krumlov Peri masallarının başkenti

Küçükken peri masallarını sever miydiniz? Peki her ne kadar artık çocukluğunuz geride kalmış olsa da kendinizi bir peri masalının içinde en azından benzer bir atmosferde bulmak ister misiniz?
Biliyorum… Kim bilir kaç kişi şu anda “evet, ama nasıl?” diye geçiriyor aklından. Ben söyleyeyim… Çekya’nın başkenti ve en turistik şehri Prag’a bir uçak bileti alacaksınız. Sonra da bir trene ya da otobüse binip kapağı Cesky Krumlov’a atacaksınız. Nasıl? İyi fikir, değil mi?
Bu küçük ve sanki zaman orada öylece asılı kalmış gibi görünen küçük kentin fotoğraflarını tam 12 yıl önce bambaşka bir şey ararken internette görmüştüm. Doğrusu tesadüfen karşıma çıkmıştı bana o gün gerçek olamayacak kadar güzel görünen bu fotoğraflar. “Bir gün buraya gitmeliyim” diye aklımın bir yerine not ettim. Sonra araya hayatla ilgili işler, başka şehirler, başka nehirler girdi. Sonunda bu yıl “Neden hayalimi gerçekleştirmiyorum ki?” diye düşünüp kendimi Prag’a attım.
Cesky Krumlov şehrine nasıl gidilir?

İşin aslını isterseniz güzel olduğunu bildiğim ama kendimce bir ‘çekicilik’ listesi yapsam Cesky Krumlov’un ardından ikinci sıraya yerleşecek olan Prag’ı gezmeyi sonraya bırakıp uçaktan iner inmez, hayallerimin masal kentine bir otobüs bileti aldım. Aslında seçenek tek değildi, trenle de gidebilirdim. Ama böylesi Cesky Krumlov’da daha fazla zaman geçirmeme olanak sağlayacağı için otobüsü tercih ettim.
Prag’ın Andel metro istasyonuna gidip o durakta indiğinizde yukarı çıktığınız zaman sizi Na Knizeci bekliyor. Yani sizi Cesky Krumlov’a götürecek olan otobüsün kalkacağı otobüs garı. Gar dediğime bakmayın… İstanbul’dan tanıdığımız otobüs duraklarının yan yana sıralandığı bir yer burası. Tıpkı üniversite yıllarında 82 numaralı belediye otobüsünü beklediğim Eminönü otobüs durakları gibi bir yer…
Sonra 3 saat sürecek olan otobüs yolculuğu başlıyor. Uzun yol boyunca göreceğiniz manzaraları, otobüste size ikram edilecek kahve, çay gibi içecekleri bir kenara bırakalım…
“Hostes Cesky Krumlov dediğinde inmeyin”
Doğrusu bana bitmek bilmez gibi gelen üç saatin sonunda otobüs ‘sondan bir önceki’ durağa geliyor. İşte buraya dikkat! Eğer Ortaçağ’dan bu yana sanki dondurulmuş gibi görünen bu küçük masal kentine önce tepeden bakıp sonra keşfetmek istiyorsanız otobüs hostesinin “Burası Cesky Krumlov ” dediğine bakmayıp, bir sonraki durağa kadar gidin.
Otobüsten indikten sonra biraz yürüyüp başınızı sağ tarafa çevirince… Bana şu oldu: Nefesim kesildi! Çünkü, karşımda uzanan o küçücük Cesky Krumlov gerçekten de fotoğraflardaki gibi bir peri masalı kentinin kapılarını açtı!
Fotoshopsuz şehir Cesky Krumlov

Hani böyle bazı ünlü şehirlerin fotoğraflarını görürsünüz sonra orayı ziyaret ettiğinizde fotoğrafların aslında gerçeği yansıtmadığını, çünkü gayet güzel “makyajlandığını” görürsünüz ya.. İşte burası öyle değil. Tam bir masal atmosferi.
Sonra yavaş yavaş Cesky Krumlov şehrinin içine dalıyorsunuz, her adımın keyfini çıkara çıkara… Önce pansiyonların bulunduğu bölge karşılıyor sizi. Daracık Arnavut kaldırımlı sokaklar, iki yanında uzanan pencereleri çiçeklerle süslü rengarenk binalar… Ellerinde bavullarıyla bir o yana bir bu yana koşturup kalacağı yeri arayanlar…
O bölgeyi geride bıraktıktan sonra önce bir köprü, ardından da bir seyir terası karşılıyor sizi. İşte şimdi gerçekten küçükken okuduğunuz o peri masalının içindesiniz. Hatta o masalın kahramanı sizsiniz!
O seyir terasında durup bakışlarınızı karşınızda göz alabildiğince uzanan güzelliğe çeviriyorsunuz. Kuş sesleri, eskinin zarafetini hiç bozulmadan günümüze taşıyan kırmızı damlı şirin mi şirin evler. Sanki pamuk şekerinden yapılmış gibi görünen rengarenk kule.
İşte Cesky Krumlov ! Güç de olsa seyir terasından ayrıldıktan sonra; insana her baktıkça çocukken yediği rengarenk şekerleri ve çikolataları hatırlatan, gerçek dünyadan koparıp mutsuzluğun, kabalığın, acımasızlığın hiç olmadığı bambaşka bir paralel evrendeymiş hissi yaratan kentin sokaklarına dalıyorsunuz. Kulaklarınızda küçük kentin etrafını dolanan Vltava nehrinde rafting yapanların neşeli çığlıklarıyla.
Cesky Krumlov’da görülmesi gereken yerler

Cesky Krumlov eski kent (old town) bölümüne motorlu araç giremiyor. Zaten sokaklar daracık ve inişli- çıkışlı. O rengarenk, çiçeklerle süslü evlerin arasında; Arnavut kaldırımlı sokaklarda gönlünüzce dolaşıyorsunuz. Bir sokaktan birkaç kez geçtiğinizde daha önce görmediğiniz bir güzelliği de fark ederek.
Aslında hiç “Cesky Krumlov’da gezilecek yerler” diye düşünmeden, kendinizi sokakların akışına bırakarak gezebileceğiniz bir yer burası. Çünkü gözünüzün değdiği her bir bina zaten sizde inanılmaz bir merak uyandırıyor ve onları izlemek pek az şeyde bulabileceğiniz bir zevk veriyor.
Ama yine de bu küçük masal şehrinin önemli yerlerini şöyle bir anlatalım.
Cesky Krumlov Kalesi

Geçmişi 13’üncü yüzyılın ortalarına dayanan Cesky Krumlov Kalesi, St. Vitus Kilisesi, Marionette Müzesi yani Kukla Müzesi… Bu arada, unutmadan belirteyim… Avusturyalı ressam Egon Schiele bir dönem burada yaşamış. Onun adını taşıyan sanat merkezini de ziyaret edebilirsiniz gitmişken.
Ayrıca rengarenk kuleye çıkıp masal diyarı Cesky Krumlov’u doya doya izleyip; o etkileyici güzelliği beynininize kazıyabilirsiniz.
Durun bir dakika! Bir de o kalenin bir sürprizi var. Eğer yükseklik korkunuz varsa, kuleye çıkamıyorsanız, hemen yandaki yolu takip ederek kelimenin tam anlamıyla bir cennet bahçesine ulaşabilirsiniz… Hafif bir rampa çıkmayı göze alarak elbette. Öyle laf olsun diye değil, gerçekten son derece bakımlı, serin ve bizim gibi büyük kentlerde yaşayanların aklının bile alamayacağı kadar büyük bir bahçe burası. Ortasındaki süslemeli fıskiye havuz, rengarenk çiçekler, iki yanınızı yüksek yeşilliklerin sardığı bakımlı yürüyüş yolları. Kelimenin tam anlamıyla gerçekten bir cennet bahçesi burası. İtiraf edeyim bu kadar küçücük bir kente bu kadar büyük bir bahçenin (park da diyebiliriz) nasıl sığdığını kendi kendime sorup durdum.
Şunu söylemem gerekir ki Cesky Krumlov, şu müze, bu galeri diye kafaya takmadan sokaklarında kendinizi geçmiş zamanlara bırakacağınız, sakince dolaşıp her köşede keşfedeceğiniz yeni güzelliklerin keyfini çıkarabileceğiniz bir yer. İnsana öyle bir hafiflik, öyle bir iyimserlik aşılıyor yani… Öyle ki benim gibi yazın yüksek sezonda giderseniz sokakları paylaştığınız o turist kalabalığını bile görmüyorsunuz.
Cesky Krumlov’da ne yenir?

Açıkçası bütün restoranları denemedim ama meydanın yakınında Kafkas ve Balkan yemekleri servis eden ve adı Leyla olan bir restoran dikkatimi çekti. Zaten o bölge yan yana kafe ve restoranlarla dolu. Bunun yanı sıra nehir kıyısında sakin sakin yemeğinizi yiyebileceğiniz çok tatlı restoranlar da var.
Ya da daha ekonomik bir seçenek ki ben bunu yaptım… ‘Müziği konser salonlarının duvarları arasına hapsetmeyi değil herkese ulaştırmayı istiyoruz’ diyen üç müzisyenin yorumladığı güzel parçalar eşliğinde, hemen yan taraftaki dükkanda satılan kirazlardan satın aldım. Keman ve viyolonsel çalan müzisyenlerin sokak konserini dinleyen diğerleri gibi bir binanın köşesine oturdum! İnanın bana hayatımda yediğim en keyifli öğle yemeklerinden biriydi.
Prag çok kalabalık kaçalım o zaman

Sokaklardaki turist kalabalığı denilince… Elbette Prag’ı da adım adım gezip dolaştım… Gerçekten görsel olarak çok da güzel ve düzenli bir şehir. Fakat sanırım yanlış zaman da gitmişim ki belki de o baş döndüren kalabalık yüzünden şehrin ruhuna dokunmayı başaramadım. Ya da şehir o kalabalık yüzünden benimle çok ilgilenemedi, sırlarını bana bu seferlik fısıldamayı tercih etmedi. Nazım Hikmet‘in bir zamanlar oturduğu ve duvarında bir fotoğrafının asılı olduğu Cafe Slavia dışında! Özetle eğer yazın yüksek sezonda gidiyorsanız kent turist dolu, özellikle de Karluv Most çevresinde adım atacak yer yok. Dünyanın dört bir yanında konuşulan diller yanınızdan akıp gidiyor. En çok da Uzak Doğulu turistler var kentte. Bir kalabalık, bir telaş…
İşte o yüzden Prag’da gezilecek yerler, Prag’da nerede ne yenilir, Prag’da hangi müzeler gezilir gibi konulara girmeden (ya da bunları turistik rehberlere bırakıp) kalabalık sevmeyenlere iki öneride daha bulunmak istiyorum. Elbette ikisinde de sizden başkaları olacak ama ikisi de öyle turist kalabalığına boğulmuş değil.
Kutna Hora’da kemik kilise

İlki Kutna Hora… Yani o meşhur Kemik Kilise’nin bulunduğu küçük şehir.
Elbette yine burası da tarihi bir şehir ve 1995 yılından bu yana UNESCO Dünya Mirası listesinde. Aziz Barbara Kilisesi‘ni zaten uzaktan göreceksiniz ve ziyaret edeceksiniz . Size bir başka öneri Barborská Sokağı… İnsan kendini gerçekten de bir daha geriye dönmemek üzere geçmişe gitmiş gibi hissedeceksiniz.
Fakat Kutna Hora’nın en çok ilgi çeken yeri Kemik Kilise yani Sedlecka Kostnice. Kilisenin dekorasyonunda 50 yada 70 bin insanın iskeletinin kullanıldığı söyleniyor. Fakat, telaşa mahal yok! Kendinizi öyle korku filminin içine düşmüş gibi hissetmiyorsunuz.
Kutna Hora’ya nasıl gidilir?
Prag’dan Kutna Hora’ya gitmek için yapmanız gereken Hlavni Nadrazi yani merkez tren istasyonuna gidip Kutna Hora için bir bilet almak. Bir saat 15 dakika sonra hedefe ulaşıyorsunuz! Trenden indikten sonra sizi şehir merkezine götürecek otobüsler hemen istasyonun dışında. Fakat 20 dakikalık bir yürüyüşle de gezilecek yerlerin olduğu bölgeye ulaşabiliyorsunuz. Bence böylesi çok daha iyi. Yol boyunca o bölgede yaşayanların günlük hayatından kesitler de görebiliyorsunuz. Prag’ın kalabalığından sonra o arada bir bir bisikletlinin ya da birkaç aracın geçtiği sakin sokaklar insana gerçekten iyi geliyor.
Bence Prag’ın en güzel yeri
Doğrusunu söyleyeyim ki Prag’a daha önce gitmemiştim… Kafka’yı da severim aslında ama görmek istediğim şehirler arasında öncelikli bir yeri yoktu. Ama işte Cesky Krumlov’u görme isteği, ayrıca “içinden nehir geçen şehirlere” duyduğum sevgi beni o yolculuğa çıkardı. Ama sanırım zaman yanlıştı! Haziran ayının ilk yarısı ve doğrusu benim beklemediğim ve daha önce başka turistik şehirlerde görmediğim bir kalabalık vardı.
Evet, Prag gerçekten çok zarif ve çok güzel bir şehir. Ama daha önce de söylediğim gibi belki de o kalabalık yüzünden ruhuma dokunamadı… Özellikle de kentin tarihi bölümünde yürümeyi bile imkansız kılan kalabalıktan kaçmak için şehir dışını gezdim. Sonra da konakladığım otelin iki sahibinden de aldığım öneriye uyarak Kampa Park’a doğru yollandım.
Çılgın kalabalığa uzaktan bakmak

Sanırım geçmişi daha çok seviyorum, zorluklarını bilmediğimden belki. Prag’ın Mala Strana adlı bölümünde yer alan Kampa Park tam da bir yeni yetmeyken okuduğum romanlardaki gibi romantik ve eski bir atmosfere sahip. Hem kentin çok içinde hem de sakin ve sessiz.
Karluv Most’un Mala Strana bölgesindeki ayağının dibinden geçip biraz ilerliyorsunuz… Bu bölgede göreceğiniz en son kalabalık nokta John Lennon duvarı. Sonra bambaşka bir yer karşılıyor sizi. “Prag’daki minyatür Venedik” demeleri boşuna değil. Küçücük kanallar… Bazılarının kenarındaki eski değirmenler… Bu küçük kanalların sağında , solunda uzanan rengarenk binalar… Şehrin karmaşasından uzakta inanılmaz bir sakinlik. Oysa o çılgın kalabalık iki sokak ötede sizi bekliyor!
Bu bölgenin en güzel yanı ne biliyor musunuz? Biraz önce üzerinden kalabalığı yararak geçtiğiniz nefes kesici güzellikteki Karluv Most’a karşıdan bakmak. İnsan bir banka oturup etrafta resim yapan gençleri, çimlerde koşan çocukları, onlarla oynayan çocukları ve zamana aldırmadan akıp giden Vltava nehrini sakince izlemek. İnsan şair bile olabilir!
İşte o parkta otururken şunu düşündüm: Doğrusu kentin yerli halkı pek de güler yüzlü değil yabancılara karşı. Kim bilir belki onlar da bıkmışlardır dört bir yandaki bu turist istilasından. Çünkü Cesky Krumlov’da da Kutna Hora’da da halk çok daha güleryüzlü ve yardımsever.
İşte benim Prag’ım böyle… Belki bir de sonbaharda gidip görmek lazım bu güzel şehri, belki o zaman bana sırlarını açar!
Prag ucuz mu?
Öyle sanıyordum ama değilmiş… En azından sandığım kadar değilmiş. Daha önce gittiğim Ukrayna çok ucuzdu, Rusya’da belli bir parayla Çar’ın torunu gibi yaşamak mümkündü. Polonya’da doğrusu bana uygun gelmişti. Ama burası bir başka… Şöyle özetleyeyim, bir Türk vatandaşı için Euro kullanılan AB ülkeleri kadar pahalı değil. Ama her ne kadar Çek Korunası TL’den daha az değerli olsa da öyle beklediğiniz kadar da ucuz değil.
Bu arada Prag’a gidecekseniz dövizinizi nerede bozduracağınızı iyi seçin. Kaldığımız otelin sahipleri de (biri Çek, diğeri ABD’li) bu konuda çok dikkatli olunması gerektiğini söyledi. Çünkü döviz bozdururken ‘küçük’ sorunlarla karşılamak mümkün. Bana önerilen yer Vaclav Meydanı’nı kesen Jindriska Sokağı’ndaki dövizci. Kuruşu kuruşuna bozuyor dövizinizi. Zaten önündeki uzun kuyruktan da oranın güvenilir bir yer olduğunu anlamak mümkün.
Son bir not: Prag’da hemem herkes İngilizce konuşuyor. Bunun yanı sıra Almanca da gayet geçerli.
Prag’da nerede kalınır?
Eğer haftalarca kalmayacaksanız Prag 1, Prag 2 ya da Prag 3’te kalmanızı öneririm. Bu şekilde her yere yürüyerek gitme ve kentin nabzını tutma şansınız olur. Ben eski kente 15 dakika yürüme mesafesinde Vaclav Meydanı yakınında bir yerde kaldım. Gerçekten de şehir dışına çıktığım günler dışında kentin gelişkin metro ağına da otobüse de ihtiyaç duymadım.
Yazar hakkında: Nazan Mengü

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. Dört yıllık okulunu altı yılda tamamlayıp yazılı basında çalışmaya başladı. Yıllarca kültür sanat muhabirliği yaptı. O dönemde arkeolojik kazı bölgelerine düzenlenen iş gezilerini hiç kaçırmazdı. Sonra birden kendini internet medyasında magazin editörü olarak buldu. Hollywood ünlülerinin nereye gittiği kiminle gezip dolaştığı “mesleki ilgi alanına” giriyor. İkinci Yeni şairlerinin hayranı. Uçak korkusuna yenilmediği zamanlarda gezmeyi seviyor. Aslında en büyük hayali “gezip gezip yazmak”, yani seyahat yazarı olmak. Turistik kataloglara mesafeli yaklaşır, gezmeden önce “dersine çalışır”. Eski Doğu bloku ülkeleri özel ilgi alanına girer.
Yazarın diğer yazıları da ilginizi çekebilir
Krakow Gezi Notları: 2. Dünya Savaşı’nın izinde yolculuk
Lviv’de 3 Hafta: Ye, İç, Gez, Dolaş: Hem de Bin TL’nin Altında Harca
Sana Çan Kulelerinden Baktım Güzel St Petersburg