Ege bölgesinde tatil yapıp Çeşme ve Alaçatı’da plajlarda vakit geçirmek istemeyenler için alternatif bir Ege tatili rotası öneriyorum. Bu gezide Ege bölgesinin bir kısmı artık bilinen bir kısmı ise görece daha az bilinen yerlerini keşfederken, tarih, yeme içme ve doğaya doyacaksınız. İzmir ile Muğla arasında mekik dokuyacağımız bu gezide Şirince, Stratonikeia, Doğanbey, Akyaka, Azmak gibi birçok keyifli yeri gezeceğiz.
Aslında her şey moralimin pek de iyi olmadığı günlerde Jolly Blogger Kulübü’nden bir gezi daveti almamla başladı. Blogger arkadaşlarla Ege’nin Saklı Köyleri‘ni keşfe çıktık. Benim bir gün gecikmeli olarak katıldığım bu gezide 3 günde İzmir ve Muğla‘da alternatif gezilecek ve görülecek yerler keşfine çıktık. Bu rota özellikle bayram tatilinde farklı nerelere gidebiliriz diyenlere güzel bir alternatif olabilir. Burada alternatif Ege’de gezilecek yerler, Ege’de nerede ne yenir ne içilir konularını içeren bir alternatif Ege gezi rehberi bulacaksınız.
instagram hesabımı takip edin –> @cokgezenadam
Ege’nin Kayıp Köyleri 1. Durak: Şirince
Ben yolculuğa Şirince’den dahil oldum. İstanbul’dan bir saatlik bir uçak yolcuğu sonrasında İzmir‘e ulaştım. Buradan Şirince’ye varmanın en pratik yolu Havaş’ın Kuşadası servislerine binip Selçuk’ta inmek ve buradan Şirince minibüslerine binmek oluyor. Burada dikkat etmeniz gereken 2 husus var. İlki Turkcell Platinium üyesi bile olsanız Havaş Kuşadası servislerinde ücretsiz hakkınız geçmiyor. (Diğer İzmir’den kalkan Havaş servislerinde ise geçerli) Havaş ile Selçuk’a ulaşmanın maliyeti 25 TL.
İkinci husus ise Selçuk’tan Şirince minibüsleri. Bu minibüslerle Şirince’ye ulaşmanın maliyeti 3 TL. Ancak akşam 8’den sonra minibüsler çalışmıyor. Tek alternatifiniz taksi. O da yaklaşık 50 TL tutuyor. Ben rehberimiz sayesinde tanıdık bir taksi bulup 30 TL’ye Selçuk’tan Şirince’ye ulaşmayı başardım.
Şirince’de Nerede Kalınır?
Şirince’de o gece Sihirbaz’ın evi adlı eski bir konakta kaldım. Burasının sahibi İlkay Özdemir profesyonel bir sihirbaz. 2004 Doğu Avrupa şampiyonu 2011 dünyanın en iyi kadın sihirbazı seçilerek Merlin Award ödülünü almaya hak kazanmış. 2006 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan‘a yaptığı sihirbazlık gösterisi ile gazetelerde de boy göstermiş. ben konaklama için Güllü Konaklarını da çok beğendim. Yalnız fiyatı biraz pahalı.
Sabahın erken saatlerinde Şirince’yi keşfe çıktım. Tarihi 5. yy’a kadar dayanan Şirince’nin adı bir dönem Çirkince imiş. Özellikle ünlü yazar Sevan Şirinyan‘ın köye gelmesi ve yaptığı çalışmalar sonrasında köyde turizm çok gelişmiş. Ama özellikle 2012 yılında Maya Takvimi sayesinde köy dünya çapında bir üne sahip oldu. Maya Takvim’ine göre dünyanın sonu 21 Aralık 2012’de gelecek ve bu felaketten zarar görmeyecek nadir yerlerden biri de Şirince olacaktı. Bu kehanete inanan binlerce insan Şirince’nin tüm pansiyonlarını hınca hınç doldurdular.
Şirince’de Görülecek Yerler
Şirince arnavut kaldırımlı yolları, şirin taş evleri ile sokaklarında kaybolmak isteyeceğiniz çok güzel bir köy. Bu köyde iki kilise, yunan mimari özelliklerine sahip bir ilkokul ve birçok manastır ve çeşme yer alıyor. Ben özellikle bugün restoran olarak işletilen Şirince Taş Mektep’i çok beğendim. Artemis Restoranın içindeki tarihi Taş Mektep Binası aynı zamanda bir müze olarak gezmek isteyenleri bekliyor. Giriş ücretsiz ve her gün ziyarete açık. Ayrıca köyün 1 km uzağında yer alan Nesin Matematik Köyü‘nü de ziyaret edebilirsiniz.
Şirince’nin kumda kahvesi için Fındık Kafe güzel bir alternatif. Yanında mürver şerbeti ve lokumla güzel bir sunumu var. Bu sunumun bedeli ise 7,5 TL.
Şirince hakkında daha detaylı bilgiyi “Şirince Gezi Rehberi (Şirince’de Gezilecek Yerler)” yazımda okuyabilirsiniz.
Ege’nin Saklı Köyleri 2. Gün
Gezilecek Yerler: Şirince – Çamlik – Tren Müzesi – Söke – Doğanbey – Dilek Yarımadası –Stratonikeia Antik Kenti – Akyaka
Yemek yediğimiz yer: Dimitros Restoran (Şirince), Canlı Balık Restoran (Bafa Gölü), Olta Balık Restoran (Azmak Çayı)
Şirince’de Dionisos Restorantta kahvaltı yaptıktan sonra köyde kısa bir tur atıp yola koyulduk. İlk durağımız Çamlık Mevkii’ndeki Tren Müzesi oldu. Burasının Türkiye’nin ilk ve tek açık hava tren müzesi olduğu iddia ediliyor. İçerisinde
Çamlık Buharlı Lokomotif Açık Hava Müzesi
Çamlık’taki Tren Müzesi Şirince’den yaklaşık 16 km uzaklıkta yer alıyor ve yaklaşık yarım saat sürüyor. Özellikle buraya gitmeyecekseniz yolda farketme şansınız yok. Müzeye giriş ücreti 5 TL. Çocuklar için ise 2,5 TL. İçerisinde İngiliz, Fransız, Alman, Çekoslovak ve İsveç yapımı 30 buharlı lokomotif sergileniyor. Bu lokomotifler arasında odunla çalışan ve dünyada sadece 2 adet olan İngiliz yapımı bir lokomotif de var.
Ayrıca Atatürk de 1936 yılında beyaz tren ile Çamlık’a gelmiş ve burada konaklamış. Atatürk’ün kullandığı bu tren de müzede sergileniyor. Bir odada ise bu yolculuğa dair fotoğraflar da görebilirsiniz.
Müzenin Çamlık’ta kurulmasının nedeni ise Türkiye’nin ilk demiryolu olan İzmir Aydın demiryolunun Çamlık’tan da geçmesinden kaynaklanıyor. Müze tren severler için keyifli ama illa da görmelisiniz diye ısrar edeceğim bir yer değil açıkçası. Gezmesi çok uzun sürmüyor, yol üstünde bir uğrayıp yarım saat keyifli vakit geçirebilirsiniz.
Doğanbey Köyü ve Dilek Yarımadası
Tren Müzesi molamızdan sonra Ortaklar ve Söke üzerinden yolculuğumuza devam ettik. Ortaklar zamanında tren makaslarının değişim noktası imiş. Trenler makas değiştirirken buranın halkı boyunlarına ızgaralar takıp bekleyen yolculara ızgara çöp şiş satarlarmış. Bu yüzden burasının çöp şişleri meşhurmuş. Biz kahvaltıdan hemen sonra yola koyulduğumuz için burasının çöp şişlerini tatmak için durmadık. Çamlık’tan 61 km’lik bir yolculuktan sonra Doğanbey Köyü’ne ulaştık.
Doğanbey köyü meşhur Dilek Yarımadası Milli Parkı içerisinde yer alıyor. Eski adı Domakia olan Doğanbey aslında bir Rum köyü imiş. Abdulhamit zamanında Ege adalarının ihtiyacı karşılansın diye kurulmuş. Mübadele sonrası buraya Selanik ve çevresinden gelen Türkler yerleştirilmiş. Onlar bir süre sonra kendileri için devletten başka bir yer istemiş.
Buradaki taş Rum evleri bakımsız kalmış. Yıllar sonra İstanbul, Ankara ve İzmir’den zenginler buradaki evleri keşfedip, satın almış ve restore edip buraya yerleşmişler. Buranın yeni halkı çok fazla turistler tarafından ziyaret edilmesinden hoşlanmıyor. Köyde evlerinin fotoğrafları çekilmesin diye fotoğraf çekmek yasaktır ya da fotoğraf çekmek paralıdır gibi ifadeler kullanmışlar. Eğer siz izinsiz fotoğraf çekmeye kalkarsanız da sizi sözlü şekilde uyarmaktan da çekinmiyorlar.
Köy restorasyon sonrası çok güzel bir hal almış. Ziyaret edenler de çok fazla değil. Bu yüzden dolayı da oldukça sessiz sakin bir yerleşim yeri. Köyde hala restore edilmeyi bekleyen evler var. Ancak burası popülerleştiği için fiyatlar pek de ucuz değil.
Dilek Yarımadası Tanıtım Merkezi
Köyün girişinde Dilek Yarımadası Tanıtım Merkezi var. Dilek Yarımadası 27 bin hektar alana kurulu bir milli park. Bu yarımadanın florasında 804 adet tür belirlenmiş 6 adeti dünya endemiği (yani sadece burada yetişiyor) 18 adeti ise Türkiye endemiği. Ayrıca yarımadada 256 adet kuş var.
Bunlardan 70 adeti burada ürüyor. Doğanbey Köyü’nde yer alan tanıtım merkezinde burada yetişen kuş ve hayvanların ölmüşlerinin içleri doldurularak sergileniyor.
Buradaki yetkili rehber Nevzat Cankurt sergilenen hiçbir hayvanın sergilenmek için öldürülmediğinin altını çizdi. Hayvanlar öldükten sonra burada sergilenmiş. Bu milli park özellikle trekking turları için oldukça ideal bir alan Trekking turları için Nevzat Cankurt ile iletişime geçebilirsiniz. Nevzat Cankurt (nevzatcankurt@hotmail.com – 05545155564)
Canlı Balık Restoran, Bafa Gölü
Akabinde yaklaşık 37 km’lik bir yolculuk sonrasında Bafa Gölü kıyısında Canlı Balık adlı bir balık restoranda bir öğle yemeği molası verdik. Bu restoranın yemekleri için muhakkak uğramalısınız diyemeyeceğim. Ancak manzarası oldukça iyi.
Stratonikeia Antik Kenti
Molamızın ardından da Milas üzerinden Stratoniekeia Antik Kenti’ne doğru yola koyulduk. Bafa Gölü’nden burası yaklaşık 72 km sürüyor. Ancak bu uzun yolculuğa gerçekten değecek bir yer burası.
Muğla Yatağan’ın Eskihisar köyünde yer alan bu antik kentin oldukça ilginç bir hikayesi var. Büyük İskender’in komutanlarında olan Suriye Kralı Selevkos’ın karısı ölünce güzeller güzeli Stratonikeia ile evlenir. Sonra kralın oğlu hastalanır. Kralın şifacılarından biri oğlunun hastalığının nedeninin karısı Stratoniekeia’ya olan aşkından kaynaklandığını bulur. Bu konuda halkına danışan kral oğlu Antiokhos ile karısını evlendirir ama onları da yanlarında görmek istemez. Onlar da Eskihisar’da bu antik şehri kurar.
Yıllar içerisinde burası önce Bergoma’ya sonra da Romalılara bağlanır. 1 ve 2. yy’larda birçok antik kent gibi en şaşalı dönemlerini yaşar. 7. yy’da birçok antik kent gibi terk edilir. Sonra antik kentin yolu Türklerle keşişiyor. Antik kentte Anadolu’da bilinen en büyük gymnasium yer alıyor.
Burada çok da büyük bir Helen Tiyatrosu var. Bunun Roma tiyatrolarından farkı yamaca kurulması ve sahnenin arkasındaki manzaranın da izlenmesi. Roma tiyatrolarında yamaç aranmıyor. Kemerli yapılarda sahne yükseltiliyor. Dışarı ile ilişki kesiliyor ve akustik çok daha iyi oluyor. Burada Osmanlı’dam kalma yapılarla antik yapılar artık iç içe girmiş. Kentin girişinde sizi Osmanlı’dan kalma Şaban Ağa Camii karşılıyor. Bu camii Evliya Çelebi’nin bile notlarında yer alan oldukça tarihi bir camii.
Burada yaşayan Türkler de yıllar içinde köyü terketmiş. Köyü ziyaret için bir giriş ücreti ödenmiyor. Bence kesinlikle görülmesi gereken bir adres.
Antik kent ziyaretimizi bitirdikten sonra köyün meydanında yer alan kahvede bir çay içip soluklandık.
Azmak Çayı, Akyaka
Sonrasında ise geceyi geçireceğimiz Gökova’nın giriş kapısı olan Akyaka’ya doğru yola koyulduk. 56 km’lik yolculuk sonrasında Azmak Çayı yakınlarındaki otelimize yerleştik. Otelimizde kısa bir dinlenme sonrasında Azmak Çayı kıyısında yer alan Olta Balık Restorana gittik.
Bu restorana ayrı bir paragraf açmak isterim. Özellikle manzarası ve dekorasyonu oldukça güzel olan restoranın meze ve balıkları da oldukça lezzetliydi. Ama beni benden alan yanında meyveleri ile ikram edilen tahinli dondurmalı cevizli krep gerçekten bir lezzet şöleni. Masaya konması ile bitmesi bir oluyor. Hatta yenisini koyun yine anında bitiyor 🙂 Nitekim mekanın foursquare yorumlarında da herksin bu tatlıdan ayrıca bahsettiğini okuduk. Adına krep deyip küçümsemeyin gerçekten sırf bu lezzete bakmak için bile bu restorana gidilebilir.
Ege’nin Saklı Köyleri 3. Gün
Gezilecek Yerler: Akyaka – Azmak Çayı– Belen Kahvesi – Bozüyük Kasabası – Çine
Yemek yediğimiz yer: Belen Kahvesi (Gevenes Köyü), Köfteci Tahsin (Çine)
Sabah otelde yaptığımız kahvaltıdan sonra Azmak Çayı’nda tekne turuna çıktık. Yaklaşık 2 km’lik bu tur 40 dk sürüyor. Azmak Çayı’nın bir diğer adı da Kadın Azmağı imiş.
Bunun nedeni ise sodalı suyu nedeniyle zamanında kadınlar çamaşırlarını bu çayda yıkarlarmış. Çayın sodalı suyunun hem hastalıklara iyi geldiği hem de güzelleştirici etkisi olduğu söyleniyor. Söylentileri bir yana koyarsak derinliği 8 metreyi bulan bu çayın suyu o kadar berrak ki dibindeki her şeyi görüyorsunuz. Sudaki yansımaları ise fotoğrafseverlere eşsiz kareler çekmeleri için imkanlar sunuyor. Çayın suyu her daim soğuk. Yazın bile sizi üşütebilecek soğuklukta. Çay direk Gökova Körfezi’ne açılıyor.
Gökova Körfezi
Ünlü Fransız okyanus uzmanı Jacques Cousteau Gökova Körfezi’ni “Dünyadaki cennet noktası” olarak tanımlıyor. Efsane odur ki, Poseidon’un deniz altındaki gizli sarayının bu körfezin altında olduğu söylenir. Akyaka’dan bizim zamanımız olmadı ama Sedir Adası‘na da tekne turları oluyor. Bu turlarla bu adayı da keşfetmenizde fayda var. Diğer bir adı ile Kleopatra Adası olarak da anılan adanın eşsiz denizi ve altın rengindeki plajı nedeniyle yılda yaklaşık 250 bin ziyaretçisi oluyor. Adanın nadir görülen kumları koruma altında ve bu kumsalda terlikle bile gezmek yasak. Zira bu kum aslında yaşayan bir mikroorganizma. Buradan kum alıp götürmek de yasak. 24 saat boyunca görevliler tarafından kumsal gözetim altında.
Akyaka, Azmak Çayı ve Gökova Körfezi‘ni içinde barındıran Muğla şehri aslında ilçeleri kadar meşhur değil. Muğla aslında yaklaşık 1500 km’lik uzunluğu ile Türkiye’nin en uzun kıyı şeridine sahip il. Muğla ilgili rehberimizden ilginç bilgiler de edindik. Bunları da sizinle paylaşayım.
- Evleri tuğladan kızları Muğla’dan diye bir söz varmış. Bunun nedeni ise Muğla’da tüm çeyizleri kızlar kendi alırmış. Bir başka nedeni ise zamanında değersiz diye deniz kenarındaki araziler kızlara verimli ovalardaki araziler ise erkek çocuklara verilmiş. Tabi şehir turizme açılınca o değersiz sahil şeridi değer kazanmış. Doğal olarak da Muğlalı kızlar zenginleşmiş.
- Sığla ağacı sadece Muğla’da yetişiyor. Bu ağacın gövdesindeki reçineden devlet kontrolünde sığla yağı üretiliyor. Bu yağın mide yaralarına iyi geldiği söyleniyor. En küçük kutusu yaklaşık 50 TL seviyelerinde satılan bu yağ bölgede balla karıştırılıp kahvaltıda yeniyormuş. Açıkçası ben tatmadım. Rehberimizin yalancısıyım 🙂
- Muğla’nın çam balı da oldukça meşhurdur. Buraya kadar gelip ne alsak diyenler için önerilir.
Belen Kahvesi, Çaybükü (Gevenes) Köyü
Azmak’tan yaklaşık 52 km’lik bir yolculuktan sonra Müzeyyan Senar’dan duymaya alışkın olduğumuz meşhur “Ormancı” şarkısının hikayesinin geçtiği Gevenes, bugünkü adı ile Çaybükü Köyü‘ndeki Belen Kahvesi’ne ulaşıyoruz.
Bu şarkının sözleri bu kahvede 1943 yılında yaşanan gerçek bir hikaye sonrası yazılmış. Kahvenin fiyatları köye göre pahalı ama İstanbul’a göre ucuz.
Kahvenin içinde yaşanan elim olaya dair ufak da bir müze kurulmuş. Olayı anlatan resimler ve anılar saklanmış. Kahvede durduğunuz sürece de sürekli Ormancı şarkısı başka şarkıcılar tarafından söyleniyor. Aynı şarkıyı sürekli başkalarından dinlemek bir yerden sonra biraz sıkıyor.
Bozüyük Köyü (Güzelköy)
Belen Kahvesi’ndeki çay kahve molamızdan sonra bir sonraki rotamız birçok diziye ev sahipliği yapan Muğla’nın şirin köyü Bozüyük ya da son dizideki adı ile nam-ı değer Güzelköy oluyor. Belen Kahvesi’nden burası yaklaşık 10 km uzaklıta yer alıyor.
Bozüyük Köyü son olarak Güzel Köylü dizisine ev sahipliği yapmış. Köy dizi sektörünü turizme çevirmeyi çok iyi başarmış. Bu şirin köy özellikle yaz aylarında ziyaretçi akınına uğruyormuş. Bizim gezdiğimiz vakitte de kalabalıktı ama rahatsız edici bir kalabalıklığı yoktu. Bu köyü gezmek yaklaşık 15-20 dakikanızı alıyor. Sonrasında köy meydanında güzel bir kahve molası verip yeniden yola koyulma vakti geliyor.
Köfteci Tahsin, Çine
Bozüyük Köyü’nden sonra bir sonraki durağımız öğle yemeği için meşhur Çine Köftesi’nin mucidi Köfteci Tahsin oluyor. Bozüyük Köyü’nden yaklaşık 45 km mesafedeki bu köfteci yol üstünde bir yer. Köfteleri lezzetli ama özellikle köfte yemek için yolumu değiştirip gelmem. Yolumun üstündeyse uğrarım diyeyim. 1 porsiyon köfte 13,5 TL. Çöp şiş ve diğer et türlerinin porsiyon fiyatı 18 TL. Çine Köftesi’nin sırrını aşağıdaki resimde okuyabilirsiniz.
Köfteci Tahsin’deki molamızdan sonra İstanbul’a dönüş için havalimanına doğru yöneldik. Köfteci Tahsin’den İzmir Adnan Menderes Havalimanı 132 km mesafede. Eğer Dalaman Havalimanı’na gitmek isterseniz ise 155 km uzaklıkta. Biz İzmir üzerinden dönüş yaptık.
turlamı gitmiştiniz ege gezinize sonrasında masraflaro yazmamışsınız merak ettim maaliyetini.
Jolly Tur’un davetlisi olarak gittiğim için masrafları bilmiyorum.